Akşener İşe Şu Yüzükle Başlayanlar… 20 Lirası Olmayan Çocuklarınıza ‘Dünyayı Gezin’ Diyor Duyuyor Musunuz? KOLUNDA Nasıl Bir Saat Taşıyor Biliyor Musunuz?

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener kendi yüzüğünü çıkarıp; “İşe şu yüzükle başlayanlar… Bu yüzüğün sahibi nerede duyuyor musunuz? Nasıl yaşıyor duyuyor musunuz? 20 lirası olmayan çocuklarınıza ‘dünyayı gezin’ diyor, duyuyor musunuz? Cebinde 10 lirası olmayan gençlere ‘aromalı kahve için’ diyor duyuyor musunuz? Kolunda nasıl bir saat taşıyor biliyor musunuz? Yerde fakir fukarayı tekmeleyen danışmanlarına ne kadar maaş veriyor biliyor musunuz? Ama bu harami düzen sürdürülemez” dedi.

 

“BİR GECE ANSIZIN GİTTİ, BU DEFA KAYINPEDERİ BAŞLADI: Artık ülkemizde her geçen gün, bir öncekini aratır oldu. Hatırlıyor musunuz? Bay Kriz, şubat ayında ne demişti? Her ayın, bir önceki aydan, daha iyi olacağını söylemişti, değil mi? Peki oldu mu? Hayır, olmadı. Ben bunların, sıkıştıkça tarih vermelerine bayılıyorum. Damat Bakan da ‘Mart, şubattan daha iyi olacak, hatta nisan da marttan daha iyi olacak’ deyip duruyordu. Bir gece ansızın gitti, bu defa kayınpederi başladı… Sözüm ona, geçen yılın ağustos ayında, enflasyonda en yükseği görecektik, ondan sonra düşmeye başlayacaktı. Peki bu tahmin tuttu mu? Olağanüstü öngörü yeteneğiyle verdiği, hiçbir tarihin tutmadığı gibi, bu da tutmadı.

‘ENFLASYON-LOTO’ FURYASINA, SON DÖNEMDE NEBATİ BAKAN KATILDI: Nitekim, ‘enflasyon-loto’ furyasına, son dönemde Nebati Bakan katıldı… Ne demişti? Bu yılın şubatında, enflasyon inişe geçecekti. Geçti mi? Hayır, geçmedi. Hatta şubat ayında yıllık enflasyon, yüzde 54,44 iken; mart ayında son 20 yılın zirvesi görüldü. Yıllık enflasyon, yüzde 61,14'e çıktı. Baktı ki olmuyor, enflasyon hâlâ yükseliyor; kendisi bu defa çıktı, ‘yaz aylarından itibaren düşecek’ dedi. Geldiğimiz noktada ise; vade çok kısa olunca, yalanın da çabuk ortaya çıktığına, ayılmış olsalar gerek; Bay Kriz ve arkadaşları, artık vadeyi uzatmaya başladılar. Bu aydınlanmanın sonucunda da affını isteyeceği gün gittikçe yaklaşan Nebati Bakan, bu haftanın başında, ‘enflasyon, aralık ayında düşecek’ dedi. Böylece kendisi, o zamana kadar muhtemelen paket olacağı için, topu yeni gelecek bakana atmış oldu. Hatta bu ciddiyetsiz tutumu yetmiyormuş gibi bir de üzerine, tüy dikti.

BAY KRİZ VE ARKADAŞLARININ EKONOMİK KRİZE KARŞI, GELİŞTİRDİKLERİ DAHİYANE ÇÖZÜM, SABRETMEK: Biliyorsunuz bu arkadaşlar, bu sıralar vatandaşa tavsiye vermeyi bir alışkanlık haline getirdi. Tabi Nebati Bakan da patronunun gerisinde kalacak değil ya… O da fırsatını yakalamışken vatandaşa çok önemli bir tavsiyede bulundu. Ne dedi? ‘Sabredin.’ Yanlış duymadınız. İbretlik. Yani Nebati Bakan aslında diyor ki; ‘Derin bir yoksullukla mı mücadele ediyorsun? O zaman sabredeceksin.’ ‘Mübarek Ramazan gününde, artan gıda fiyatları karşısında eziliyor musun? O zaman sabredeceksin.’ ‘Aldığın asgari ücret, açlık sınırının altına mı düştü? O zaman sabredeceksin.’ ‘2500 liralık emekli maaşıyla, geçinemiyor musun? O zaman sabredeceksin.’ ‘Elektriği, doğal gazı ödeyemiyor musun? Arabana yakıt koyamıyor musun? O zaman sabredeceksin.’ İşte size Bay Kriz ve arkadaşlarının milletimizi el birliğiyle içine soktukları ekonomik krize karşı geliştirdikleri dahiyane çözüm: ‘Sabretmek.’

SEÇİM, ARTIK BİR TERCİH DEĞİL, BİR MECBURİYETTİR: Yalnız burada enteresan bir durum var. Sabır taşı artık çatlamış milletimize, ‘sabretmeyi’ tavsiye eden bu üstün zekalılar, mesele beşli çete ve saray oligarşisi olunca, nedense bambaşka bir yaklaşım sergiliyor. Mesela; millete gelince ‘sabır’ diyenler, yandaşa gelince ‘al sana bir maaş daha’ diyor. Mesela; emekliye gelince ‘sabır’ diyenler, müteahhide gelince ‘al sana bir ihale daha’ diyor. Mesela; öğrenciye gelince ‘sabır’ diyenler, AK Partili dayısı olan, pudra sevdalısı gence gelince ‘al sana ATM’den maaş kartı’ diyor. Sabırda seçiciliğe bakar mısınız? Sırf bu bile Bay Kriz’in ucube sisteminin ve Türkiye Ekonomi Modeli dedikleri safsatanın iflas ettiğinin itirafıdır. Türkiye, bu kafayla daha fazla yönetilemez. Türkiye bu ciddiyetsizliğe, bu iş bilmezliğe daha fazla esir edilemez. Türkiye, Bay Kriz ve ucube sistemini daha fazla taşıyamaz. Bu kadar basit. Milletimiz ve memleketimiz için seçim, artık bir tercih değil, bir mecburiyettir.

BİZ GELECEĞİZ VE ENFLASYON CANAVARINI DA FAİZ BELASINI DA EN GEÇ 12 AY İÇERİSİNDE ÇÖZECEĞİZ: Ama kimse endişeye kapılmasın. Türkiye’nin, çözülemeyecek hiçbir sorunu yok. Onlar, elbette seçimi 2023’e bırakmak için ellerinden geleni yapacak. Türlü suni gündemlerle bizleri oyalamaya çalışacak. Kendilerine göre yasa değiştirip kaçınılmaz olandan kaçmaya çalışacak. Varsın kaçmaya çalışsınlar. Az kaldı. Er ya da geç, o sandık milletimizin önüne gelecek. Ve sandık geldiğinde milletimiz İYİ Parti diyecek. İYİ Parti iktidarında kimse sabretmek zorunda bırakılmayacak. Biz geleceğiz ve enflasyon canavarını da faiz belasını da en geç 12 ay içerisinde çözeceğiz. Hiç merak etmeyin.

BAYRAM İKRAMİYESİNİN 3 BİN 700 LİRA VERİLMESİ GEREKİYOR: Bay Kriz ve iktidarının iflasının etkilerini kiralarda da görüyoruz. Büyükşehirlerde kiralar uçtu, gitti. Orta ve alt gelir seviyelerinde, 2.000 liradan aşağı kira kalmadı. Mahkemeler, kiracı ve mal sahibi davalarından geçilmiyor. Öğrenciler, memurlar, işçiler, emekliler barınacak ev bulamıyorlar. Emekliler demişken; şimdi bayram geliyor ve bayramda emeklilerimize verilen ikramiyelerle ilgili arkadaşlarım çalıştılar. Ve biz, iktidar yorulmasın diye yaptığımız bu çalışmayı sizler aracılığıyla basınımız aracılığıyla iktidarın vurdum duymaz, bu tür dertlere kulağı tıkalı muhteremlerine iletmek istiyoruz. Şimdi ilk verildiğinde o yılda, dolar cinsinden güncellenmesi yapıldı. 2018 yılı nisan ayında bir dolar dört liraydı. Her ikramiye 250 dolar yapıyordu. Şimdi 3 bin 700 lira verilmesi gerekiyor, bayram ikramiyesinin. Ya da ilk verildiği yılın TÜFE gıda harcamaları cinsinden güncellenmesini yaptık. 2018 yılı mart ayında TÜFE gıda endeksi 385.4’tü. 2022 yılı aynı ayında 1.101 olmuş. Artış oranı yüzde 186. Yani TÜFE’ye göre bakarsak, böyle güncellendiğinde 2 bin 860 lira emeklilerimize emekli ikramiyesi verilmesi gerekiyor. Beş maaşlı, yan gelip yatan danışmanlara verirken; beşli çetenin vergi borçlarını silerken, beşli çeteye ekstra paralar verirken ve Telekom’u aile dostunuz Hariri’nin cebine koyarken düşünmediğiniz emeklimizi bu defa düşünmeniz gerekiyor.

‘BEN ÜLKEMİ PAZARLAMAKLA MÜKELLEFİM’ DİYEN SAYIN ERDOĞAN; ÂDETA BİR SÖMÜRGE VALİSİ OLMAYI SEÇTİ: Kiraların artışı, ev sahiplerini, kiracılarını evlerinden çıkartmaya itiyor. İnsanlarımız, panik içinde, barınma sorunlarını çözmeye çalışıyorlar. Şimdi biz böyle söyleyince, ‘konut satışları rekor yaptı’ diye zırvalayacak, troller olacak…Evet, konut satışı devam ediyor. Ama nasıl devam ediyor? Vatandaşlık garantili konut satışlarıyla devam ediyor. Müteahhit zengin etme garantili projelerle devam ediyor. Sırf birkaç müteahhit kâr etsin diye bugün ülkemizde ciddi bir konut problemi yaşanıyor. Milletimiz için artık, bırakın ev satın almak kiralamak bile neredeyse imkânsız bir hale geliyor. Büyük bir mutlulukla ‘ben ülkemi pazarlamakla mükellefim’ diyen Sayın Erdoğan; ülkemizin potansiyelini dünyaya açmak, iş birlikleri geliştirmek, dünya piyasalarına entegre olmak ve bunu zenginliğe dönüştürmek yerine milletimizi yoksullaştırarak, işçimizi köleleştirerek, gençlerimizi baskılayarak, toprağımızı kirleterek, milletimizin varlıklarını satarak; adeta bir sömürge valisi olmayı seçti. Ve sonuç olarak bu sömürge sisteminin kazananı; Bay Kriz, yabancı dostları ve lobiler ve de yandaşlar olurken kaybedeni ise ne yazık ki milletimiz oldu.

‘ÖZ YURDUNDA GARİPSİN, ÖZ VATANINDA PARYA SÖZÜ’, MAALESEF BUGÜN GERÇEK OLUYOR: Yabancılar,geçen sene, ülkemizden yaklaşık, 59 bin konut satın aldı. Yaşanan talep patlaması, kiraları da astronomik seviyelere çıkarttı. Bay Kriz’in, akıl dolu ekonomi politikalarının sonucunda, bugün, bir yabancı için, ayda birkaç yüz dolar, çok önemli bir para değilken; milletimiz için, maaşlarının neredeyse tamamına denk geliyor. Ve bu ihanetin sonucunda bugün, bu ülkenin en güzel semtlerinde, en güzel evlerinde, artık Türk vatandaşları oturamıyor. Bugün Türk vatandaşları, bu ülkenin sahillerine gidip tatil yapamıyor. Bugün gençlerimiz, Bay Kriz’in tavsiye ettiğinin aksine, kendi ülkelerinde gezemiyor. Bütün bunları, sadece yabancı ülke vatandaşları yapıyor. Bu aziz millet, zengin ülkenin, fakir halkı durumuna düşürülürken; ‘öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya’ sözü, maalesef bugün gerçek oluyor. Yazıklar olsun sizin ekonomi programınıza.

ELEKTRİK ZAMLARINI GERİ ALIN. HEM DE İVEDİLİKLE GERİ ALIN: AK Parti iktidarının berbat tarım politikaları, çiftçilerimize çile çektirmeye devam ediyor. Tarıma düşman Bakan gitti, bıraktığı miras o zulüm, aynen sürüyor. Bay Kriz ise hâlâ, utanmadan, gıda fiyatlarındaki artışa karşı, ithalatı çare olarak sunuyor. Defalarca söyledik; ‘ithalatla, gıda enflasyonunu düşüremezsiniz’ dedik. ‘İthalat ile ancak, kendi çiftçinizin, artan maliyetler karşısında, ezilmesine neden olursunuz. Enflasyonu daha da tırmandırırsınız’ dedik. ‘Bu sarmaldan tek çıkış yolu, çiftçilerimizi teşvik ederek, destekleyerek, üretimi artırmaktır’ dedik. Ama inatla dinlemediler. Neymiş? Yaz gelince gıda ürünlerinin fiyatı düşecekmiş. Böyle sığ bir bakış açısı olabilir mi? Bunlar artık, ne galoş giyerek gezdikleri, mübarek Anadolu toprağını tanıyor ne de çiftçimizin alın teriyle, üretirken yaşadığı sorunları umursuyor. Buradan iktidara, bir çağrıda bulunmak istiyorum. Daha doğrusu, daha önce de yaptığım bir çağrıyı yinelemek istiyorum: Elektrik zamlarını geri alın. Hem de ivedilikle geri alın.

ASGARİ ÜCRETLERİ YENİDEN GÜNCELLEYİN, EMEKLİ MAAŞINI DA ASGARİ ÜCRET KADAR BİR ORANA ÇIKARIN: Nisan ayındayız. Sıcaklar artmaya başladı. Birçok bölgemizde, tarım ürünleri, ilk defa bu ay, sulanmaya başlayacak. Çiftçilerimiz, tarlalarına su verirken, elektrik zamlarıyla yüzleşecekler. Yalnızca bu yıl, tarımsal sulamada kullanılan elektriğe, yüzde 100’ün üzerinde zam geldi. Koca bir kış, Türk Milleti’ni, soğuğa ve karanlığa mahkûm eden, elektrik zamları… Bu sefer de sofralarımızın bereketini kaçıracak. Her ne kadar; bu ucube sistem içerisindeki tek görevi, arz etmek ve selefinin yerini aratmamak gibi gözüken, çiçeği burnunda Tarım Bakanı; ‘aç açık kimsemiz yok, herkesin karnı tok’ dese de hadi oradan be, Bornova’ya git, Türkiye’nin en ekonomik durumu iyi ilçelerinden biri bildiğimiz Bornova’ya git. Bağcılar’a git. Sultanbeyli’ye git. Ümraniye’ye git. Hatta Üsküdar’a git de göreyim bakayım aç açık var mıymış, yok muymuş; asgari ücretli milyonlarca vatandaşımız, evine ekmek götüremiyor. Asgari ücreti derken, asgari ücretleri gelen zamlara göre, iğneden ipliğe, her şeye gelen zamlara göre, yeniden güncelleyin muhteremler. Bu arada 2 bin 500 liraya çıkardığınız en düşük emekli maaşını da asgari ücret kadar bir orana çıkarın. İnsanlar aç mı ölsün. Kimse ayın sonunu getiremiyor. Her ay arttıkça atan, faturalarla boğuşuyor. Vatandaşlarımız, bu ağır koşulların altında ezilirken; onları korumakla yükümlü olan, devletimiz ise; devlet eşittir iktidar olduğu için; Bay Kriz ve yandaşlarının elinde, âdeta aciz bırakılmış durumda.

YOLUNACAK KAZ MUAMELESİ GÖRMENİZE İZİN VERMEYECEĞİZ: Ak Parti iktidarına kadar ülkemizde; elektriğin üretilmesi ve dağıtılması devletin elindeydi. Bu sayede devlet, elektrik fiyatlarını kontrol etme imkanına sahipti. Ancak Ak Parti iktidarının, ahbap-çavuş ilişkileriyle yürüttüğü, özelleştirmeler sonucunda; devlet, ‘vatandaşına fatura gönderme yetkisini’, kâr amacı güden şirketlere bıraktı. Hâlbuki, devletin gücü, vatandaşıyla kurduğu ilişkiden doğar. Devletin gücü, kurumların vatandaşını kucaklamasıyla ölçülür. Devletin gücü, vatandaşının refahıyla güçlenir. Bunlar, devlet ile vatandaş arasındaki bağın korunmasında, olmazsa olmaz şartlardır. Ancak iktidarın, liyakat yoksunu sığ politikaları nedeniyle, devlet ile vatandaş arasındaki, bu güven ve şefkat bağı zedelendi. Bu iktidar yüzünden bugün; kamu hizmetlerinin, eşit koşullarda yerine getirilmediği, her türlü hatanın, milletimize fatura edildiği, hak etmediğimiz bir fakirliğin, bizlere zorla dayatıldığı, bir ucube sistemle yönetiliyoruz. Buradan, Büyük Türk Milleti’ne seslenmek istiyorum; biz İYİ Parti iktidarında, kamu hizmetinin sunulmasında, temel amacı, kâr etmek olan şirketlerle, sizleri muhatap etmeyeceğiz. Yolunacak kaz muamelesi görmenize, izin vermeyeceğiz. Devlet ile vatandaş arasına, ‘modern mültezimleri’ sokmayacağız.

DEVLETİ BAYPAS EDEREK, MİLLETİMİZİN SIRTINDAN, HAKSIZ KAZANÇ SAĞLANAN, TÜM İŞLEMLERİ YARGIYA TAŞIYACAĞIZ: Elektrik dağıtım hizmeti özelleştirilirken, milletimizin, alın terinden sağlanan kârlar karşılığında, altyapı yatırımı yapılacağı sözü verilmişti. Ama Isparta örneği bize, bu yatırımların yetersiz kaldığını gösterdi. O nedenle biz, İYİ Parti iktidarında; sözleşmelerdeki yatırımlar yapıldı mı, yapılmadı mı, tek tek bakacağız. Dağıtım şirketlerini, denetlemekle sorumlu TEDAŞ, görevini yerine getirdi mi, getirmedi mi, araştıracağız. EPDK, gerekli yatırımları yapmayan şirketlere, yaptırım uyguladı mı, uygulamadı mı, inceleyeceğiz. Sayıştay’ın konu ile ilgili raporlarını, işleme alacağız. Devleti baypas ederek, milletimizin sırtından, haksız kazanç sağlanan, tüm işlemleri yargıya taşıyacağız. İmtiyaz süresi dolan şirketlerin, sözleşmelerini uzatmayacağız. Bizim anlayışımıza göre; ucuz enerji, ailelerimizin rızkıdır. Sanayicimize, çiftçimize, ucuz enerji sağlamak, devletin, en temel görevlerinden biri olmalıdır. Ucuz enerji, üretimi sürdürmenin ve istihdamı arttırmanın önkoşuludur. İşte bu yüzden biz, İYİ Parti olarak; milletimize reva görülen, bu ucube sistemi değiştirmeye geliyoruz! Devletimizin, yıpratılan itibarını onarmaya geliyoruz! Haksızlık karşısında, adaletin olduğunu, göstermeye geliyoruz! İnsanlarımızın yüzünü güldürmeye, bahtını döndürmeye geliyoruz!

ZARAR GÖREN ÜRÜNLER İÇİN KULLANILAN KREDİLERİN ÖDEMELERİ ERTELENSİN: Üstelik çiftçimizin tek sorunu, elektrik de değil. Çiftçilerimizin derdi bini aşmış. Adana’dakiler başta olmak üzere, birçok yerdeki tarlalarda, ayrı bir hüzün var. İklim krizi hepimizin malumu. Bu yıl, bir sıcak, bir soğuk geçirdiğimiz, kış aylarının sonunda, tam da bahar geldi derken, yaşanan don, ekinlerde büyük hasara yol açtı. Mart’ın son iki haftasında, Adana’da yaşanan don olayında, sert çekirdekliler, narenciye ağaçları, sera karpuz ve patates çok büyük zarar gördü. Görünen o ki; bazı yerlerde, maalesef, yılların emeği ağaçlar sökülecek, yerlerine yenileri dikilecek. Ağaç zararı, TARSİM kapsamına girmiyor. Dolayısıyla, çiçek dönemindeki meyvelerin aldığı hasarın, tazmininde sıkıntılar yaşanıyor. O yüzden çiftçimiz, hava şartlarından dolayı, ayrıca risk altında. Bu vesileyle buradan iktidarı, bu konuda hızlı adımlar atmaya çağırıyorum. Mesela; zarar gören ürünler için, kullanılan kredilerin ödemeleri ertelensin. Mesela; yeni bahçe kurmak durumunda kalan çiftçilerimize de finansman desteği sağlansın. Biz her zaman olduğu gibi, böyle önemli bir konuda da iktidarın atacağı olumlu adımlara destek vereceğiz. Yeter ki, çiftçimizin çilesini hafifletecek adımlar atılsın.

DUYDUKLARIMI, GÖRDÜKLERİMİ, ŞAHİT OLDUKLARIMI ARTIK BENİM YÜREĞİM KALDIRMIYOR: Artık memleketimizin her yerine yayılan ve gün geçtikçe daha da derinleşen yoksulluk, maalesef hız kesmeden devam ediyor. Geçtiğimiz hafta, İzmir’deydik. İzmir deyince, belki de herkesin aklına, daha müreffeh, daha mutlu ve daha huzurlu insanlar gelir. Ama gelin görün ki, gerçekler hiç de öyle değil. Mesela Menderes’te, fırın işleten esnaf bir kardeşim diyor ki; ‘işler kötü. Hammaddelere gelen zamlardan dolayı, tarife dışına çıkamıyoruz. O da masraflarımızı karşılamıyor. Yaptığımız işin, kıymeti kalmadı. Bu ay doğalgaz, 15 bin lira geldi, önümüzdeki ay kesin, 18 bin lira gelir. Biz bu işi, böyle sürdüremeyiz.’ Mesela, Bornova’da bijuteri dükkânı olan bir esnafımız diyor ki; ‘işler kötü ötesi. Bu sene çok kötü, pandemi de bile, bu kadar kötü değildi. Fiyatlar 3 katına çıktı. Kullanmadığımız elektriği ödüyoruz. Şallarla oturduk üşümemek için. Her şey lüks oldu. İnsanlar markete yetişemiyor, nasıl böyle lüks alışveriş yapsın. Dünkü satışım 35 lira, iki müşteriyle dükkân kapattım.’ Mesela, bir kadın diyor ki; ‘bugün aldığımı, yarın alamıyorum. Evimde şu anda bayat ekmeğim bile yok.’ ağlayarak söyledi bu kadın bunu. Ve oruçlu bir kadın. İnsanlarımıza reva görülen şu tabloya bakar mısınız? Duyduklarımı, gördüklerimi, şahit olduklarımı, artık benim yüreğim kaldırmıyor. İktidardakiler, geceleri başlarını yastığa, nasıl koyuyor, nasıl huzurla uyuyor, inanın aklım almıyor.

BU YÜZÜĞÜN SAHİBİ NE HALDE DUYUYOR MUSUNUZ? BU YÜZÜĞÜN SAHİBİ NEREDE DUYUYOR MUSUNUZ: İşe şu yüzükle başlayanlar… ‘Yüz görümlüğü’ denir bilir misiniz? Kocasının kendisine taktığı bileziği, dava adı altında buraya verenler… Maaşından para ayıranlar, çocuğunun rızkından keserek din adına İslam adına ‘bunlar bizim için faydalı olacak’ diyerek, dava adına buralara, olmayan varından yardım edenler, bu yüzüğün sahibi ne halde duyuyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi nerede duyuyor musunuz? Nasıl yaşıyor duyuyor musunuz? Sizin çocuklarınıza, ‘dünyayı gezin’ diyor duyuyor musunuz? 20 lirası olmayan çocuklarınıza ‘dünyayı gezin’ diyor, duyuyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi, cebinde 10 lirası olmayan gençlere ‘aromalı kahve için’ diyor duyuyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi, sofrasında ‘smoothie’ içiyor biliyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi kolunda nasıl bir saat taşıyor biliyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi, yerde fakir fukarayı tekmeleyen danışmanlarına ne kadar maaş veriyor biliyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi 24 milyar lirayı sizin cebinizden alıp sizlerin cebinden alıp büyük Türk milleti; dostu, arkadaşı, ailevi dostu Hariri’nin cebine koyuyor biliyor musunuz? Ama bu harami düzen sürdürülemez… Allah’ın izniyle milletimizin teveccühüyle bu haram ve harami düzeni bu kul hakkının dibine varışmış, hiç farkında olunmayan düzeni helal oylarımızla, sandıkta, demokrasi ile değiştirmek bunları da emekliye sevk etmek İYİ Parti’nin, bu büyük Türk milletinin görevi olacak inşallah.

GENÇLER İÇİN GENÇLERLE BERABER: ‘Gençler için, Gençlerle beraber’ diyerek başlattığımız, tersine mentorluk oturumlarımızın, ikincisini gerçekleştirdik…Ben de şimdi, buradan, Yüce Meclisimizin kürsüsünden, İktidar mensupları başta olmak üzere, tüm Türkiye’yi, bu gençlerimizin sesini duymaya davet ediyorum. 23 yaşında bir genç kızımız diyor ki; ‘ne istemediğimiz noktasında keskin çizgilerimiz var. Belli kimliklerimiz var. Mesela benim kadın kimliğim var, umutsuzluklarla çarpışıyorum. Mesela benim genç kimliğim var, onunla ilgili de umutsuzluklarla çarpışıyorum. Sürekli yüzüyorum derine dalıyorum ve orada sürekli boğuluyorum. Sistem bizi nereye götürüyorsa oradayım.’ 21 yaşında hem okuyan hem de part-time işlerde çalışan genç bir oğlumuz diyor ki; ‘gençler tembel diyorlar, çalışmıyor diyorlar ama öyle değil. Ben mesaimin olduğu gün işten çıkarıldığımı öğrendim. 1 ay iş baktım bulamadım. Ben her dışarı çıktığımda bir sıfata maruz kalıyorum. Okulda terörist ilan edilebiliyorum. Yurt dışında yaşamak istediğimde babam bile ‘hain’ diyor. Bunlar beni çok yoruyor, üzülüyorum ama üzüntüm artık öfkeye geçti.’ İngilizce öğretmenliği yapan genç bir kızımız diyor ki, ‘11-12 yaş grubuyla çalışıyorum. Sınıfa girdiğimde genellikle tahtada; dolar ne kadar, Euro ne kadar karşılığı oluyor. Onlar da mutsuz, ben de mutsuzum. Kendimi hiç güvende hissetmiyorum. İnsanlar ‘İngilizce biliyorsun neden bu ülkedesin’ diye soruyor? Annem bile soruyor. Bunları duymak benim gücüme gidiyor.’

ATATÜRK’ÜN TÜRKİYE VİZYONUNU, SİZLERE YAŞATAMADIK: Sevgili gençler; bizlere bırakılan Türkiye’yi, biz sizlere bırakamadık. Cumhuriyetimizin bizlere sunduğu fırsat eşitliğini, Atatürk’ün bizlere, biz kadınlara, biz gençlere açtığı o yolu sürdüremedik, biz sizlere o yolu açık tutamadık. Atatürk’ün Türkiye vizyonunu, sizlere yaşatamadık. Bu konuda, sadece bugünkü iktidar değil, bizler de sorumluyuz. Kendinizi güvende hissetmediğinizi, huzursuz ve endişeli olduğunuzu biliyoruz. Kendinizi özgür hissetmediğinizi, mutsuz olduğunuzu, genç gibi yaşayamadığınızı anlattınız, biliyoruz. Adaletsizlikten çok yorulduğunuzu, taciz davasının da şu taciz ve istismar denilen kelimelerin arasına gizlenen tecavüzdür. Tecavüz vakalarının da orman yangının da peşine düşmek zorunda bırakıldığınızı biliyoruz. Liyakatsizlikten çok sıkıldığınızı, milletçe yaşadığımız bu kara komediye karşı, mücadele ettiğinizi biliyoruz.

CUMHURİYET DEĞERLERİMİZE SIMSIKI SARILIP VE ATATÜRK’ÜMÜZÜN TÜRKİYE’SİNE, HEP BİRLİKTE ULAŞACAĞIZ: Hiç merak etmeyin; bu mücadelede, yalnız değilsiniz! Sizleri anlayacak, dinleyecek ve taleplerinizi duyuracağız. Bu mücadelede, kimsesiz değilsiniz! Yaşadığınız sorunlara çözümler bulacak, sizi kimsesiz bırakmayacağız. Ve şunu asla unutmayın ki; üzerimize düşen ve ne varsa yapacak ve bu kutlu mücadeleyi, mutlaka kazanacağız! Güneşli günlerin keyfini, hep birlikte süreceğiz! Özgürlüğün, liyakatin, adaletin tadını, hep birlikte çıkaracağız! Mutluluğu, hep birlikte paylaşacağız! Cumhuriyet değerlerimize sımsıkı sarılıp ve Atatürk’ümüzün Türkiye’sine, hep birlikte ulaşacağız! Gençler için, gençlerle beraber, el ele, kol kola verip; Türk gençliğini, hak ettiği Türkiye’ye mutlaka kavuşturacağız. İnanın, çok az kaldı!

CUMHURİYET, HER ŞEYDEN ÖNCE; BİREYİN, MARABA OLMAKTAN KURTARILMASIDIR: 21. yüzyılın değer setleri, bizlere yeni bir bakış açısı sunuyor. Artık siyasi tercihler ve kavgalar değil, insan merkezli bir anlayış gelişiyor. Bu süreçte; bireylerin, özgür, sağlıklı ve güvenli bir hayat sürebildiği, mutluluğunun, refahının ve onurunun garanti altına alındığı, bir devlet anlayışı benimseniyor. Bu devlet anlayışında; bireylerin farklı dünya görüşleri, zenginlik olarak görülüyor. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve adalet, vazgeçilmez birer norm olarak kabul ediliyor. Üretim, refah ve doğayla uyum, her geçen gün daha da önem kazanıyor. Bu bağlamda, ülkelerin kalkınmasına da artık insan merkezli bakılıyor. Bireyin ve toplumun, temel çıkarlarının gözetilmesine dayanan, demokrasi ve katılımcılık ilkelerini benimseyen, yeni bir çerçeveden bakılıyor. Aslında bu çerçeve, bizler için, hiç de yeni değil. Çünkü zaten biz bu çerçeveyi, Cumhuriyetimizden biliyoruz. Ama 20 yıldır hem unuttuk hem bu çerçeveyle mücadele ettik. Hem bu vizyonla bu tepedekiler mücadele ettiler. Cumhuriyet, her şeyden önce; bireyin, maraba olmaktan kurtarılmasıdır. Yediğinin, içtiğinin, giydiğinin, iyileşmesidir. Kaldığı evin, yürüdüğü yolun, güzelleşmesidir. Emeğinin değerlenmesi, hakkının, hukukunun korunmasıdır. Ancak bu da yetmez. Cumhuriyet, kişinin mutlu, onurlu ve özgür bir hayat sürmesidir.

AKŞENER’DEN ATATÜRK’ÜN KALEME ALDIĞI MEDENİ BİLGİLER KİTABINI OKULLARDA OKUTMA SÖZÜ: Bakın; bu kitabın adı ‘Medeni Bilgiler.’ Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk milletiyle, vatandaşlık vizyonunu paylaşmak için, manevi kızı, Afet İnan’ın adıyla yayınlattığı, ama sonradan bizzat kendisinin yazdığı anlaşılan, okullarda okutulmasını vasiyet ettiği, inşallah iktidar olduğumuzda ilkokuldan itibaren bunu ders olarak okutacağız, çok önemli bir eserdir. Atamız eserinde diyor ki; ‘Türk, istibdat ve esaret zincirlerini parçalayabilmek için, dâhilî ve haricî düşmanlar karşısında hayatını ortaya attı. Sayısız fedakârlıklara katlandı, muvaffak oldu; ancak ondan sonra hürriyetine sahip oldu. Bu sebeple hürriyet, Türk’ün hayatıdır.’ Keza, 17 Şubat ve 4 Mart 1923 tarihlerinde gerçekleşen, İzmir İktisat Kongresi’nin, yani Emek Misak-ı Millîsinin, açılış konuşmasında; Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Kılıç kullanan kol yorulur. Fakat saban kullanan kol, her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün daha çok toprağa sahip olur’ sözleriyle, Cumhuriyetimizin, birey ve kalkınma ilişkisindeki, bakış açısını yansıtır. Ez cümle; aslında cumhuriyet vizyonumuz, bizlere; güçlü ve hür bir bireyin, güçlü ve hür bir millet ile, güçlü ve hür bir devleti inşa edeceğini gösteriyor. Peki bu konuda, bugün neredeyiz? Ak Parti iktidarının bizi getirdiği noktada, maalesef, her konuda olduğu gibi, o büyük vizyonun da çok ama çok uzağındayız.

MİLLETİMİZ, FAKR-U ZARURET İÇERİSİNDE, BEŞLİ ÇETE SÜRATLE BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR: Bireyin fakirleştirildiği, milletin kutuplaştırıldığı, devletin ise güçsüzleştirildiği, bir ucube dönemden geçiyoruz. Bugün milletimiz; ihtiyaçlar piramidinin en altında, adeta hayata tutunmaya çalışıyor. Toprağından mahsul çıkartamıyor, üretemiyor. Haksız rekabet ortamında, iş bulamıyor. Ekonomideki derin kriz karşısında, sofrasına ekmek götüremiyor. Yarın karşılaşacağı zorlukların stresiyle, huzurla uyku uyuyamıyor. Ne kadar çalışırsa çalışsın, başarıya ulaşabileceğine inanmıyor. Ne var ki; Bay Kriz ve arkadaşlarının kurduğu bu ucube sistemde, milletimiz, fakr-u zaruret içerisinde, harap ve bitap düşmüş bir halde, her gün daha da fakirleşirken; beşli çete süratle büyümeye devam ediyor. İnsanlarımız mutsuzlaşırken, bol maaşlı yandaşlar sırıtmaya devam ediyor. Gençlerimiz umudunu kaybederken, iktidarın rant sefası, hiç durmadan devam ediyor. İşte biz, İYİ Parti olarak, bu eğri düzene sessiz kalamayız. Sadece karın tokluğunu sağlayarak, insanlarımızın itibarını ve mutluluğunu yerine koyamayız. Gözü dönmüş bir avuç rantçının, devri daim olsun diye, milletimizin hem bugününün hem de geleceğinin dağılıp gitmesine, göz yumamayız.

VARSIN ONLAR MASAL ANLATMAYA DEVAM ETSİN YEPYENİ BİR TARİH YAZACAĞIZ: Gençlerin umutsuzluğa, çocukların mutsuzluğa, kadınların huzursuzluğa mahkûm edilmesine, izin vermeyeceğiz! Üreticinin boynunu büken, sanayicinin elini bağlayan, esnafın yüzünü yere düşüren adaletsizliğe, sessiz kalmayacağız! Demokrasinin, tarumar edildiği, özgürlüklerin, hiç edildiği, devlet ciddiyetinin, kaybedildiği, hukukun, adaletin, yok edildiği, bu ucube düzeni, biz değiştireceğiz! Onlar sipariş usulü rant projeleriyle övünedursun, biz, açtığımız bilim enstitüleri ile övüneceğiz! Biz, bu ülkeye döviz getirecek, teknoloji merkezleri açmakla övüneceğiz! Biz, sağladığımız iş imkânları ile övüneceğiz! Biz, gençlerimizin yüzündeki umutla övüneceğiz! Biz, 70 yaşında çalışmak zorunda kalmayan, keyif süren emeklilerimizle övüneceğiz! Onlar, milletimizin sırtına yük bindirmekle övünürken; biz milletin sırtından aldığımız yükle övüneceğiz! Varsın onlar masal anlatmaya devam etsin; biz İYİ Parti iktidarında, Cumhuriyet değerlerimizin rehberliğinde, Atatürk’ümüzün o büyük Türkiye vizyonuna yakışır, yepyeni bir tarih yazacağız! Emin olun, çok az kaldı.”

“SİZLERİ BU HALE DÜŞÜRENLERE YUH OLSUN”

Akşener’in konuşmasının bir bölümünde kürsüyü devrettiği Alpcan Hazar, kiralardaki artışı aktardı. Hazar, şunları söyledi:

“Herhangi bir partinin mensubu değilim, Genç bir iş adamıyım. Buraya çıkmadan önce başıma ne gelir diye çok düşündüm. Kiralardaki bu fahiş artış ile ilgili çözüm de bulamadığım sorunu paylaşmakta sakınca olmadığını umuyorum. Umuyorum çünkü emin de olamıyorum.

30 yıldır Ankara’da orta ölçekte üretim yapan bir aile şirketiyiz. Bir firma olarak kaliteden ödün vermeden, maliyetleri düşürerek ayakta kalmaya çalışıyoruz. 30 yıllık bir şirketin kirası acaba ne kadar artarsa, geceleri uykularım kaçar? Elektrik maliyeti en fazla ne kadar artarsa ailemde huzur kaçar.

OSTİM bölgesinde kirada olduğum üç adet atölyem var. Fabrika ayarında olmayan, ufak ve eski tip üretim tesisi. İkisinde 10 yılı aşkın süredir kiracıyız, diğeri de kira. Birisinin mal sahibi, telefon bile açmadan boşaltma talebinde bulundu. Çünkü dört kat kira artışı talep etmek istedi. Diğeri de bundan farksızdı. 7 bin lira olan bir atölyeye, 25 bin lira bedel istedi. İnanılır gibi değil. Ödenir gibi de değil. 2021 yılının üçüncü ayında 4 bin 960 lira gelen elektrik faturası, yeni gelmiş 27 bin 600 lira. Mal sahibi olmanın hayal olmasını sağlayan herkese teşekkür ediyorum.”

Akşener, Hazar’ın sözlerinin ardından; “Kısacık bir zamanda, aslında her birimizi uykusuz bırakması gereken şeyler söyledi ki… Gerçekten, sizleri bu hale düşürenlere yuh olsun” dedi.