TBMM İslamofobi ve Irkçılık Alt Komisyonu Toplandı

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkan Yardımcısı Evren Başar , TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu İslamofobi ve Irkçılık İnceleme Alt Komisyonu ’nda dijital medya okuryazarlığının toplumda ırkçılık ve İslamofobiye karşı bilinçlenmesini desteklediğini belirtti. Başar, Türkiye’de tespit edilen 49 İslamofobik ve ırkçı dezenformasyon kampanyasını ifşa ederek kamuoyuyla paylaştıklarını söyledi.

Toplantıda, dijitalleşmenin ırkçılık ve İslamofobi gibi olguları daha geniş kitlelere yaydığına dikkat çeken Başar, anonimlik, algı yönetimi ve küreselleşmenin bu olguların küresel boyutlarda artmasına neden olduğunu belirtti. Bu tür olguların toplumsal kutuplaşma, şiddet olayları, güvensizlik ve demokratik değerlere yönelik tehditler gibi olumsuz yansımalar oluşturduğunu vurguladı. Başar, basının doğru bilgi paylaşımı, medya eğitimi, sivil toplumun farkındalık çalışmaları, uluslararası işbirliği, kültürel diplomasi ve kamu diplomasisinin, İslamofobi ve ırkçılıkla mücadelede önemli roller üstlendiğini ifade etti.

Avrupa’da İslamofobiyle Mücadele Kolektifi’nin 2022 raporuna göre aşırı sağın yükselmesinin İslam karşıtlığı vakalarını artırdığına dikkati çeken Başar, 2023’te ise İslamofobik saldırıların yüzde 57 arttığını, mağdurların çoğunluğunu kadınların oluşturduğunu belirtti. Başar, ırkçı ve İslamofobik söylemlerle mücadelede medya okuryazarlığı, yasal düzenlemeler, eğitim, sosyal medya şirketlerinin sorumluluğu ve platformlarla işbirliği gibi çözüm önerilerinin öne çıktığını ifade etti.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının bu alandaki çalışmaları hakkında da bilgi veren Başar, dijital mecralarda İslamofobik içeriklerin arttığının tespit edildiği dönemlerde eş zamanlı olarak karşı argüman ve içerikler geliştirilerek kamuoyuna bilgilendirme çalışmaları yapıldığını aktardı. Uluslararası alanda 5 konferans ve sempozyum düzenlendiğini, dezenformasyon bültenleri ile birlikte 11 eser yayımlandığını belirten Başar, nefret söylemi ve ırkçılık ile kaos amaçlı paylaşımlar yapan yurtdışı ve yurtiçi hesapların tespit edilerek ağ analizleri yapıldığını ve ilgili kurumlara bildirildiğini söyledi. Dijital platformlarda "Irkçılığa Dur De" kampanyasının başlatıldığını kaydeden Başar, psikolojik harekat yöneten iç ve dış etkenlerin hedefinin boşa çıkarıldığını vurguladı.

İslamofobi ve ırkçılığın yaygınlaşmasında dezenformasyonun etkisi ve dezenformasyonla mücadeleye dair İletişim Başkanlığının çalışmalarını anlatan Başar, "Dezenformasyon, azınlıklar ve Batı’da yaşayan Müslümanlar hakkında güvensizlik ve korku oluşturarak olumsuz algıları ortaya çıkarmaktadır." dedi. Konvansiyonel medya ve sosyal medyadaki yanıltıcı içeriklerin, kin ve düşmanlığı artırarak İslamofobi ve ırkçılığın yükselmesine, toplumsal yapının zayıflamasına ve kutuplaşmaya yol açtığını belirtti. İslam’ı terörizmle ilişkilendiren yanlış bilgilerin, Batı’da Müslümanlara yönelik olumsuz kalıpları yaygınlaştırırken, medya ve sosyal medya kaynaklı dezenformasyonun, azınlıkların "suç kaynağı" olduğu ön yargısını beslediğini ifade etti. Medya ve sosyal medyada radikal figürlerin geneli temsil ettiği algısının, İslamofobi ve azınlıklara yönelik ırkçılığın artmasına neden olduğunu söyledi.

Siyasi figürlerin, azınlıkları dışlamak amacıyla dezenformasyonu bir araç olarak kullanabildiğine değinen Başar, seçim süreçlerinde İslamofobik ve ırkçı duyguları körükleyen dezenformasyonların zirve yaptığını belirtti. Konvansiyonel medya ve sosyal medyada İslamofobi ve ırkçılığın yaygınlaşması için üretilen dezenformasyonların, insan haklarının ihlaline ve etnik veya inanç kökenli ayrımcılığa yol açtığını dile getiren Başar, "İslamofobi ve ırkçılık konusunda oluşan yankı odaları, özellikle kriz dönemlerinde bu fikirleri benimseyenleri daha uç noktalara taşımak için kullanılmaktadır." değerlendirmesini yaptı.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) aracılığıyla İslamofobi ve ırkçılıkla mücadeleye yönelik kapsamlı eğitimler düzenlendiğini ve dezenformasyon konusunda kamuoyunun bilgilendirildiğini anlatan Başar, "Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, dijital medya okuryazarlığı eğitimleriyle toplumun ırkçılık ve İslamofobi’ye karşı bilinçlenmesini desteklemektedir, Türkiye’de tespit edilen 49 İslamofobik ve ırkçı dezenformasyon kampanyasını ifşa ederek kamuoyuyla paylaşmıştır." ifadelerini kullandı. Evren Başar, "İsrail'in Müslüman görünümlü sosyal medya hesaplarıyla manipülasyon yaptığı tespit edilerek bu hesaplar yalanlanmış ve propaganda ağının yapısı ifşa edilmiştir." dedi.

Evren Başar , dijital platformlarda yer alan ırkçı veya İslamofobik söylem ve paylaşımlara karşı İletişim Başkanlığının tedbirlerini ve çözüm önerilerini de anlattı. "İletişim Başkanlığı, medyada ve dijital platformlarda yayılan ırkçı ve İslamofobik söylemlere karşı hakikat mücadelesi yürütmektedir." diyen Başar, vatandaşların bu tür kötücül faaliyetlere karşı uyanık olması adına dezenformasyonla mücadele eğitimleri verildiğini söyledi. İletişim Başkanlığı koordinasyonunda, Anadolu Ajansı ve TRT gibi kurumların, içerik ve yayınlarıyla İslamofobi'ye karşı güçlü bir mücadele yürüttüğünü belirten Başar, İletişim Başkanlığının İslamofobi ile mücadele kapsamında STK'ler, üniversiteler ve diğer kamu kurumları tarafından yürütülen projelere katkı sağladığını ifade etti. Uluslararası medyada Müslümanlara, İslam'a yönelik gerçek dışı algı ve korkulara karşı olumlu örneklerden oluşan içerikler hazırladıklarını bildiren Başar, karşılıklı saygı ve barış içinde bir arada yaşama anlayışının güçlendirilmesi amacıyla ulusal ve uluslararası mecralara yönelik belgesel ve filmler hazırlanması ya da bu yöndeki yapımlara destek sağlanması çalışmalarını yürüttüklerini anlattı. Evren Başar, uluslararası medyanın 'Müslüman terörist' ifadeleri ile oluşturduğu algı operasyonuna karşı sosyal medya platformlarının uyarı getirmesi konusunda çalışma gerçekleştirilmesini; dijital platformlarda düzenli olarak ırkçı ve İslamofobik yaklaşım sergileyen hesaplara yaptırım uygulanmasını sağlayacak bir sistem oluşturulması gerektiğini söyledi. Dizi ve filmlerde Müslümanların ve yabancı uyruklu karakterlerin, karanlık, kötü, ahlak dışı özellikler çerçevesinde oluşturulmasının toplumda Müslümanlar hakkında olumsuz intiba bıraktığını dile getiren Başar, "Bunun önüne geçilebilmesi ve medyanın Müslüman tasvirini değiştirmesi için adımlar atılmasının ve yaptırım mekanizmalarının devreye alınmasının yerinde olacağı değerlendirilmektedir." dedi.

Başar, dünyadaki diğer ülkelerin ırkçı veya İslamofobik söylemlere karşı tutumları ve uyguladıkları yaptırımlar ile Türkiye'deki yaptırımların karşılaştırmasını da yaparak, nefret suçlarının genellikle "sıradan suçlara" kıyasla daha ağır cezalarla sonuçlandığını belirtti. "Örneğin, bir saldırı veya kundaklama suçu, nefret suçu kapsamına girdiğinde ceza derecesi artırılır." dedi. İletişim Başkanlığı yayınlarında ırkçı ve İslamofobik söylemlere karşı içeriklere de değinen Başar, "Türkiye'nin din, dil, ırk ayrım gözetmeksizin yaptığı insani yardımlar, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ’ın BM Genel Kurulunda İslamofobi konusuna da yer verdiği konuşmaları, Türkiye’nin bu alanda ırkçılığa karşı dünya çapında nasıl bir duruş sergilediğini kanıtlamaktadır." diye belirtti.