‘Toprak Dede’ Hayrettin Karaca’nın kurduğu arboretum görenleri büyülüyor
Toprak Dede lakaplı Hayrettin Karaca tarafından 1980 yılında kurulan Yalova’daki Karaca Arboretum, dünyanın 7 kıtasından topladığı 4 bin odunsu, 4 bin çalı türü bitkiyle binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Karaca’nın ardından vakfın ve arboretumun yönetimini üstlenen torunu Yeşne Karaca İren, “Dedemin en büyük şiarlarından bir tanesi ‘yaşamak için yaşat’tı. Burayı da bir yaşam alanı olarak muhafaza etmek istedik” dedi.
Türkiye’de toprak koruma ve erozyonla mücadele konusunda çalışmalarıyla bilinen TEMA Vakfı Kurucusu ‘Toprak Dede’ Hayrettin Karaca’nın Yalova’da kurduğu arboretum görenleri büyülüyor. Karaca’nın dünyada gezdiği bölgelerden getirdiği bitkilerle oluşturduğu arboretum, 42 yıla yaklaşan geçmişi ve zengin çeşitliliğiyle her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor.
Hayrettin Karaca’nın vefatı sonrası Karaca Arboretum Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı olan torunu Yeşne Karaca İren, 110 dönüme kurulan ve içinde 4 bin odunsu, 4 bin çalı türü bitki barındıran arboretumun büyük emeklerle kurulduğunu anlattı. İren, “Karaca Arboretum yaklaşık 110 dönüme kurulmuş biz bunun 60 küsur dönümünü ziyarete açtık. Burası bir gen merkezi aslında. Büyükbabamın bir aşkıydı. Ev bahçesi olarak elmalıktı. Burası miras yoluyla intikal etmiş kendisine. Süreç içinde elmalıktan burası bir Arboretum’a dönüşüyor. Arboretum, arbo ağaç demek latince, retum ev, dam gibi. Dolayısıyla arboretum dediğimiz zaman ağaç evi gibi çevirebiliriz ama canlı ağaç müzesi bunun tam karşılığı” dedi.
BATAKLIKTAN ARBORETUMA DÖNÜŞTÜ
Arazinin daha önce bataklık olduğuna dikkat çeken Yeşne Karaca İren, şöyle devam etti:
“Yalova dereleri gibi burası alüvyonlu bir toprak ama çok bataklık bir toprak, zor bir toprak bunun için çok uğraşmışlar. Üzerine meyve bahçesi dediğim gibi daha sonradan arboretum kuruldu. Yaklaşık 4 bin odunsu 3-4 bin çalı türümüz var burada barındırdığımız. Onun dışında en kıymetli en geniş koleksiyonlardan meşe koleksiyonumuz var, manolyalar var, akçaağaçlar var onun dışında tek başına bireyler de var. Koleksiyon olarak zengin koleksiyonlar dediğim gibi. Bahçede nizami bir peyzaj yok etrafa dağıtılmış şekilde meşeleri tek bir arada veya akçaağaçları tek bir yerde göremiyorsunuz. Peyzaj eşliğinde yapılmış bir yer, öğrenciler çok geziyor. Senede yaklaşık 10-15 bin kişi burayı ziyaret ediyor. Her hali çok güzel kışın da güzel oluyor. Sonbaharı çok çok güzel oluyor çünkü bitki çeşitliliği muazzam bir renk cümbüşü yaratıyor.”
Arboretumun halka açık bir şekilde gezilebildiğini kaydeden İren, “Karaca genelde kendisi TEMA Vakfı’yla öne çıkıyor ama burası da bir vakıf. Karaca Arboretum Vakfı. Kendi özel aile bahçesinde zaman içerisinde oluşturduğumuz bir yer. Dedemin en büyük şiarlarından bir tanesi ‘yaşamak için yaşat’tı. Burayı da bir yaşam alanı olarak muhafaza etmek istedik. Onun için türleri barındırıyoruz. Yaşamak için yaşat, olanın olmayana borcu var, bu kapsamda da biz burayı vakıflaştırdık. Halkla herkesle paylaşmak için geziye açık bir yere getirdik” diye konuştu.
7 KITAYI GEZDİ
Yeşne Karaca İren, arboretumdaki bitkilerin bizzat dedesi Hayrettin Karaca tarafından toplandığına işaret ederek şöyle devam etti:
“Ben 15 sene dedemle birlikte onun asistanlığını da yaptım. Buranın kuruluşunu anbean yaşadım ama onun yaşadığı çok maceralar var tabi. Yeni Zelanda Gümrüğü’nde yakalanıp cebine tohumları doldurup, 2 bavul tohum doldurup çok neşeli şekilde onları alıp gelebileceğini düşünürken onları durduruyorlar. Bir şekilde atlatıyorlar. Asla tohumlarını vermek istemiyor. Dağlardan derelerden toplamış. İşte orada ‘Yalan söyledim bavulları açtırmadım falan otele gidince onları buz dolabına koymam gerekiyordu buzlar aldım muhafaza edilmesi gereken daha canlı türler var tohum olmayan’ diye anlatıyordu. Mesela ilk önce bu geldi aklıma çok büyük çaba ama onları getirdiğinde sererdi buraya onları biz kaplara alırdık yetiştirmek için çok uzun soluklu bekleme süreleri oluyordu bir sene içinde küçücük bir yaprak başı görüyordunuz, tuttu diyorsunuz. Amerika, bütün Avrupa Kıtası, Afrika yani bütün 7 kıtayı, Asya, Çin, Yeni Zelanda yani dünyada gitmediği yer aşağı yukarı kalmadı. Yani burada barınabilecek her türü bulup getirdi diyebiliriz.