Ekonomik anlamda kaotik denilebilecek bir yılı geride bırakıyoruz. Gerek Dünya gerekse Türkiye açısından hayli zorlu bir yıl olduğunu belirtmekte fayda var. Resesyon tehlikesi bir yandan, yaşanan enflasyon bir yandan, ticaretin yavaşlaması bir yandan bastırırken ülkeler en az hasarla bu süreci atlatmaya çalışıyorlar. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere bakıldığında zorlukların daha çok hissedildiği kaçınılmaz bir gerçek.
Bu ay IMF tarafından yayınlanan Global Ekonomik Rapor’a istinaden bazı rakamsal incelemeler yapmakta fayda var. Raporda sevindiren bazı veriler olmasıyla birlikte düşündüren belki de üzen veriler de mevcut. İncelemeye başlayalım.
Temmuz ayında Türkiye için öngörülen büyüme %4’ten %5’e yükselmiş ki bu iyi bir haber. Ancak 2023 için öngörülen %3,9’luk büyüme %3 olarak revize edilmiş. Bu da ekonomimizdeki büyüme hedeflerinin beklenenin altında gerçekleşeceği anlamına geliyor. IMF ortalama bir milyonluk nüfus artışı belirlemiş ve bununla birlikte 2023 yılında yaklaşık 942 milyar dolarlık bir GSYH beklentisi mevcut. Bu rakama istinaden kişi başına 10.863 dolarlık bir gelir söz konusu. Rapora göre enflasyon ve büyüme arasında bir paralellik mevcut, enflasyon hedefi bu sebeple %37 olarak belirlenmiş.
Peki Dünya’da durum nasıl? 2023 yılında dünyada ticaret hacmi artışının ciddi biçimde yavaşlayacağı, ortalama büyümenin daha da düşeceği ve paralel olarak enflasyonun da gerileceği belirlenmiş. Büyüme düşeceği için Brent petrol, emtia ve metal fiyatlarında da gerileme olacağı ifade edilmiş. Teorik olarak paralel olan bu verilerin belirlenmesinde bir tutarlılık mevcut.
Gelişmiş ekonomiler ve gelişmekte olan ekonomiler karşılaştırmasında ise önemli bilgiler yer alıyor. Gelişmiş ekonomilerin toplam nüfusun %14’üne sahip oldukları halde gelirin %42’sini aldıkları, gelişmekte olan ekonomilerin ise nüfusun %86’sına sahip olmalarına rağmen gelirin %58’ini aldıkları belirtilmiş. Yani gelişmiş ekonomiler gelişmekte olan ekonomilere göre 3,5 kat daha fazla gelir elde ediyorlar. Buna rağmen gelişmiş ekonomilerde de ciddi bir büyüme kaybı olacağı ifade ediliyor. Ortalama büyüme (ülkelere göre farklılık gösterse de) %1,1 olarak belirlenmiş. ABD, Euro bölgesi ve Birleşik Krallık için resesyon riski büyük ölçüde devam etmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler incelendiğinde 2023 yılında tamamının büyüme sıkıntısı çekeceğini söyleyebiliriz. Büyüme sıfır düzeyinde olmayacak ancak beklenen düzeyinde epey gerisinde kalacak gibi duruyor. Hal böyleyken enflasyon kontrol altında tutulacak bir pozisyonda kalacak.
Konuyu sonuçlandıracak olursak 2023 yılının 2022 yılına göre çok daha iyi olacağını söylemek pek mümkün olmayacak. Dünya ekonomilerinde yaşanacağı öngörülen sorunların neredeyse tamamı hatta daha yüksek oranlarda Türkiye’de yaşanacak gibi duruyor. Enflasyonun kontrol altına alınması, resesyon riskinden kurtulma ve büyüme hedeflerine ulaşmakla geçecek zorlu bir yıl daha bizi bekliyor. Bu noktada bazı önlemlerin ve tedbirlerin evvelce alınmasında fayda olacağını düşünüyorum. Teknolojik altyapıların tamamlanması, katma değerli ürün ihracatının artırılması, dış ticaret hacminin yükselmesi, ihracatın ithalatı karşılama oranında iyileşme gibi hedefler hızlıca planlanmalıdır. Bu adımlara paralel olarak işsizlik ve kayıt dışı ekonomi de frenlenmelidir. Hane halkının refahını hızlıca artıracak paketler sunulmalı ve ticaret erbabı ile danışıklı bir harita izlenmelidir.
Zorlu dönemler keskin çözümler ve pratikler gerektirir. Konfor alanımızı genişletmenin ve Dünya ekonomileri arasında hak ettiğimiz yeri bulmanın yolu optimum rakamlarla büyümekten geçer. Türkiye bu başarıyı elde edecek işgücü ve pratiğe sahip önemli bir konumdadır. Daha sorunsuz bir 2023 neden olmasın ki?