Ülkemizin dış ticaret hacmi Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana artan oranda artış göstererek 2021 yılında 496 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Ancak bu yolculuk hiç kolay olmamış ve beraberinde birçok sorun ve sorumluluğu da getirmiştir. Türkiye’de dış ticaret hacmi büyüdükçe açık da yıllar geçtikçe belirgin oranda büyümüştür. 2022 yılının eylül ayı öncü verileri dikkate alındığında dış ticaret dengesinin yüzde 298,3 artışla 10,4 milyar dolar açık verdiği anlaşılmaktadır. Peki bu süreç nereden başladı ve nereye doğru gidiyor? İncelemeye başlayalım.
1923 yılında 50 milyon dolar ihracat ve 86 milyon dolar ithalat ile başlayan dış ticaret sürecimiz kimi yıllarda fazla verse de 1946 yılından bu yana dış ticaret açığı vermektedir. Süreci doğru analiz edebilmek adına hem ulusal durumumuza hem de uluslararası ekonomik, politik, siyasi durumlara göz atmak gerekir. Ülkemizde 1946 sonrası yaşanan siyasi istikrarsızlık ekonomimizi negatif yönde etkilemiş ve bu kargaşa dış ticaretin açık verme sürecinin başlangıcı olmuştur. Tabi ikinci dünya savaşının da etkileri tüm Dünya’da sürdüğünden global bir kriz de sessizce belirmekteydi.
1950’li yıllara gelindiğinde dış borçlanma furyası baş göstermiş oldu. IMF, ABD ve IBRD’den alınan kredilerin toplamı 6 milyar TL’yi geçiyordu. Bu zorlu sürecin sonunda Türkiye ilk defa moratoryum ile tanıştı. Alınan tedbir kararları da yeterli etkiyi sağlamayınca enflasyon hızla yükseldi ve hane halkı büyük fedakarlıklar yapmak durumunda kaldı. 1960’larda Avrupa’da hızlanan sanayileşme sürecinde Türkiye’nin ikili anlaşma sağladı ülkelere işgücü aktarımı hız kazanmış oldu. İşsizliğin de artmasıyla bu hamle bir çözüm olarak ele alınmak zorundaydı. Bu dönemde toplam dış ticaret hacmimiz 1 milyar doları bulmuştu. Ancak dış ticaret açığı da paralel olarak 250 milyon dolar civarına gelmekteydi.
Hal böyleyken IMF’nin isteklerine daha fazla dayanamayan Türkiye 10 ağustos 1970 kararlarını ilan etti. Yüksek bir devalüasyon, tarım ürünlerinin vergilendirilmesi ve ücretlerin yükseltilmemesi gibi keskin hamleler hane halkı üzerindeki baskıyı fazlasıyla artırmaktaydı. Bu dönemde toplam dış ticaret hacmi 6 milyar dolar seviyesini aşmış olsa da dış ticaret açığının önlenmesi pek mümkün olmadı.
1980 sonrasında ise bambaşka bir ekonomik yapıya kavuşan Türkiye, Dünya’daki küreselleşme ve liberalleşme furyasına ayak uydurmaya başladı. Küreselleşmenin ivme kazandığı bu süreçte ülke ekonomileri sınırlarını sermayeye açma yönünde bir takım liberal politikaları hayata geçirmişlerdir. Hatta denilebilir ki 1980 sonrasındaki ekonomiler, dışa dönük sanayileşme ve liberalleşme politikalarıyla yönlendirilmeye başlanmıştır. Bu süreçte başlayan dışa dönük sanayileşme ve ekonomideki liberalleşme günümüze kadar devam etmiştir. 1980’li yılların sonuna gelindiğinde globalleşen ekonomi sayesinde Türkiye’nin dış ticaret hacmi 12 milyar dolar seviyesine gelmiş ve dış ticaret açığı da 4 milyar doları bulmuştur.
2000 ve 2001 yıllarında yaşanan derin ekonomik krizler Türkiye’nin keskin kararlar almasında ve ekonomik büyümesinde büyük etki sağlamıştır. Sanayileşen ve teknolojik atılım sağlayan ülkeler ile makasın açılmaması ve yeni nesil ekonomi planlarının hayata geçirilmesi adına fazlasıyla önemli dönemlerdir. 2000 sonrası Türkiye ekonomisinde dış ticaretin yeri fazlasıyla sağlamlaşmış ve artık ihracatın hedefleri günden güne büyümeye başlamıştır. Ancak hammadde ve yarı mamul ithalatçısı konumunda olan ülkemiz bu dönem sonrasında da dış ticaret açığını bir türlü kapatamamış ve günümüze kadar kronik bir şekilde bu durumu taşımıştır.
2000 sonrasında milli gelir, işsizlik, enflasyon ve dış ticaret verileri dikkatle incelendiğinde 2018 yılına değin önemli gelişmeler ve atılımların yapıldığı analiz edilecektir. 2008 yılında toplam ihracatımız 132 milyar doları aşmış ve toplam dış ticaret hacmimiz 333 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz sebebiyle bir sonraki yıl rakamlar keskin bir düşüş sergilese de bu ulusal bir sorun olarak değil uluslararası bir sorun olarak ele alınmalıdır.
Günümüzde otomotiv, demir-çelik, tekstil, mobilya, kimya sektörlerinde her yıl artan ihracat rakamları bizleri mutlu etse de kronik dış ticaret açığımız hala devam etmektedir. Global ekonomiler arasında ilk 20 içinde olan ülkemiz kaliteli ve katma değeri yüksek ürünlerin ihracatında önemli rol oynamakta ve global bir güç olarak boy göstermektedir. 2021 yılında gerçekleştirilen 225 milyar dolarlık ihracat ile tarihi bir rekora imza atan ülkemiz toplam 496 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmine ulaşmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı artmış olsa da 46 milyar dolarlık bir dış ticaret açığı mevcuttur.
Türkiye’nin yıllık ihracatı ortalama yüzde 9 artışlar 20 milyar doların üzerinde seyretmektedir. İthalatın artış oranı ise maalesef gözle görülür düzeyde yüksektir. Yıllık ortama yüzde 40 artış gösteren ithalat sebebiyle eylül ayında dış ticaret açığımız yüzde 298 artışla 10 milyar doların üzerinde seyretmiştir. Toplam dış ticaret hacmimiz aylık 55 milyar dolar seviyelerine gelmiş olmasına rağmen ithalatı azaltmamız pek mümkün olmamıştır. Enerji ithalatçısı konumunda olan ülkemizin dışa bağımlı olduğu en önemli kalemler hala hammadde ve ara malları olarak kabul edilmektedir. Bu durumu tersine çevirmek için atılacak sistemli adımlar ve koyulacak doğru hedefler ülkemizi olduğu noktadan ileriye optimal bir süreçte taşıyacaktır.
Ekonomik büyüme kadar dış ticaret açığının azaltılması da ülkemiz için başlıca hedefler arasına konmalıdır. Böylece refah düzeyi artacak ve yaşanan global krizlerden etkilenme yüzdemiz azalacaktır. Yüksek kalitede işçilik ve katma değerli üretim yeteneğimizin her geçen gün arttığını belirtmekte fayda var. Yaşanan tüm krizlerden dik bir şekilde çıkmayı başaran Türkiye bu süreci de en doğru şekilde atlatacaktır.