2020 yılının mart ayından bugüne kadar birçok sorun ile karşılaşan küresel ekonomi son olarak global enflasyonun da etkisiyle önemli bir küçülme yaşadı. Pandemi ile başlayan süreci navlun bedelleri, çip krizi, hammadde krizi, gıda krizi, enerji krizi ve son olarak Rusya-Ukrayna savaşı takip etti. Tüm bu krizler bir yanda devam ederken faiz artışları da ekonomik yavaşlamada önemli bir paya sahip. Ekonomik büyüme azalan oranda artmaya devam ediyor ancak rakamlar biraz korkutucu desek yeridir. 2021 yılında pandemi sürecinin de yavaşlaması ile yüzde 9,7 büyüyen küresel ekonomi 2022 yılında sadece yüzde 3,5 büyüyecek. Tahminlere göre 2023 yılında beklenen büyüme ise bu yıldan pek de parlak olmayacak.
Peki bu durum ABD, AB ve Çin gibi büyük ekonomiler için ticaret savaşlarını yeniden alevlendirir mi? Pasta küçüldükçe pastadan daha büyük pay almak isteyen büyük ekonomiler için uygulanacak korumacı politikalar günden güne artmakta. Bu durum sadece ABD-Çin için geçerli değil. Aynı zamanda ABD-Avrupa ve Avrupa-Çin arasında yaşanacak zorlu süreçler öngörülüyor. Bu noktada OECD’nin uyarına dikkate almak gerektiğini düşünüyorum. Küresel vergi anlaşmalarına öncülük eden Pascal Saint-Amans, küresel vergi anlaşması hızlı bir şekilde uygulanmadığı takdirde yeni ticaret savaşları yaşanabileceği konusunda uyarıda bulundu. Bu uyarı dikkate alınmadığı takdirde ticaret savaşlarının yeniden başlayacağı ve yüzlerce milyar dolarlık zararın doğabileceğini ifade ediyor.
ABD ve Çin sağladığı teşvikler ile çok uluslu şirketlerin üretimlerini kendi ülkelerinde tutması konusunda önemli adımlar attı. Avrupa ise bu konuda daha esnek davranıyor ancak Almanya ve Fransa bu konudan bir hayli rahatsız. Sırf bu konu üzerinde Avrupalı yetkililer ABD ile bir görüşme gerçekleştirecekler. Global tedarik zincirinin bu şekilde yavaşlaması ve her ülkenin daha korumacı politikalar edinmesi stok maliyetlerini önemli ölçüde artıracaktır.
Durum bir hayli karmaşık ve tehlikeli iken devam eden Rusya-Ukrayna savaşı sebebi ile yavaşlayan ticaretin boyutu da günden güne büyüyor. Rusya’nın gaz kesmesi ile birlikte ABD ve Avrupa’nın Rusya’ya ihracatı yavaşlatması tüm Dünya için yeni ticari bakış açıları geliştirdi. Bir yanda Çin, ABD’nin teknoloji hegemonyasının son bulması için hukuki haklarını kullanırken bir yandan da korumacı politikaları en sert şekilde uygulamaya devam ediyor. Hal böyle iken küresel ekonominin yavaşlaması da kaçınılmaz bir son gibi duruyor.
Bu bilgiler ışığında yükselen enflasyondan bahsetmeden olmaz. 2008 yılından bugüne enflasyon sorunu yaşamayan küresel ekonomi elde edilen parasal genişlemenin olumsuz sonuçları ile karşı karşıya. Enflasyonun kontrol altına alınması için uygulanan faiz artırımları da talebi ve yatırımları kısacağından dolayı ekonomik büyüme hızlarının düşeceğinin ispatı niteliğinde.
Yaşanan farklı türde krizler, enflasyonist ortam ve doğal olarak pastanın daralması, pay almak isteyen ülkeler için sert politikalara başvurmayı gerektiriyor. Bu da geçmişte yaşanan ekonomik savaşları yeniden görmemizin yakın olduğunun bir işareti olarak ele alınabilir. Çokuluslu şirketler ve büyük ekonomiler bu noktada önemli karar mercileri olacaktır. Alınan radikal kararlar yerine daha ılımlı ve yapıcı politikalar sorunları ertelemek veya üstünü örtmenin ötesinde kalıcı çözümler bulmak konusunda etkili olabilir. Bu ekonomik süreçler bir kelebek etkisi yaratacağından tüm dünya için zorlu günlerin gelebileceğini söylemekte fayda var.