Bütün TV kanallarında yürek burkan enkaz görüntüleri ve hayat hikâyeleri gösteriliyor.
Tek bir elden çıkmışçasına aynı dili ve görüntüleri kullanan yayınları izleyen yurttaşlar da derin bir karamsarlık ve depresyon psikolojisine girmiş durumda.
Yaşanan büyük depremi, "Allah'ın bir imtihanı" olarak gösteren yayınlar sebebiyle, yurttaşlar da büyük bir boyun büküklüğü içindeler.
"Allah'tan geldi. Ne gelir elden." teslimiyeti içinde kendilerini paralayıp parçalıyorlar.
17 Ağustos 1999 depremini İstanbul - Zeytinburnu'nda bütün dehşet ve haşmeti ile yaşamış birisiyim.
İki hafta sokaklarda yattım.
Ağustos ayı olduğu için sokaklarda yatabildim. Gerçi sokakta yatacak yer bulmak bile ciddi bir sorundu.
O zamanlarda medya organlarında doğru sorular sorulabildi. Kamuoyu doğru yönlendirildi.
Ve Türkiye yepyeni bir döneme sokuldu.
Aradan geçen 24 yılın sonunda, yaşadığımız Maraş depremi sırasında anlaşıldı ki sorulan doğru soruların tamamı, yanlış yanıtlanmış.
Şimdilerde artık doğru sorular bile sorulamıyor. Doğru yanıtları geçtik. Artık doğru soru bile soramıyoruz.
TV yayınları ile yapılan büyük kafalama operasyonları arasında soru sormak kimsenin usuna bile gelmiyor, getirilmiyor.
Deprem gerçeği, dünya yaratıldığı günden beri var.
Deprem yaşayan da tek biz değiliz.
Sorulması gereken doğru soru şudur:
Bu kadar çürük binayı kim dikti?
Bu kadar çürük bina dikilirken kimler seyretti?
Parası az olan yurttaş az malzeme ile ev dikmeye çalışırken ona yardımdan kimler kaçtı ve kaçındı?
Öldükten ve olduktan sonra yardım ne kadar anlamlı?
Unutulmasın ki,
Hak ve Hakikatten kimse kaçamaz.
Hakikatin hakkını mutlaka vereceksiniz.
Siz vermezseniz, er ya da geç o sizden hakkını söke söke alır.
“Deprem Allah’tan geldi. Kullar ne yapsın.” demek sorumluluktan kaçmanın bir ifadesidir.
"-Soğuk, Allah'tan geliyor. Ne gelir elden." demiyorsun. En kalınından giyecek dikip giyiniyorsun.
"-Yağmur, Allah’tan geliyor. Ne gelir elden." demiyorsun. Sağlam şemsiyeleri uslayıp üretip satıyorsun ve kullanıyorsun.
"-Ateş, Allah'tan geliyor. Ne gelir elden." demiyorsun. Yangına dayanıklı malzemeler üretip kullanıyorsun.
"-Şimşek çaktı. Yıldırım düştü. Allah’tan geldi. Ne gelir elden." demiyorsun. Diktiğin binaların tepesine paratoner yerleştiriyorsun.
Deprem olunca?!
"-Allah'tan geldi. Ne gelir elden." diyorsun.
Hayırdır?
Ne değişti?
Deprem Allah'tan da, yıldırım başkasından mı?
Deprem Allah'tan da, soğuk başkasından mı?
İkiyüzlülük, aç gözlülük, us dışılık, yağmacılık son bulacak.
Sen üzerine düşen önlemleri alacak ve aldıracaksın. Buna rağmen, başına bir şey gelirse Allah'tan diyeceksin.
Gölcük depremini, donanma üssünde dansöz oynatmaya bağlayıp Allah'ın kâfirlere bir cezası olarak nitelersen,
Maraş depremini izah edecek günah bulamazsın.
Üzerine düşen sorumluluk ve yükümlülükleri yerine getirdiği halde depremde can verip sonsuzluğa yürüyenlerin ruhları şad,orunları uçmak,sonjayları ışık olsun.
Türkiye'nin başı sağolsun.
Deprem sonrası yaptığınız yardımın çokluğu;
Deprem öncesi yapmanız gerekip de yapmadığınız şeylerin vebalini ortadan kaldırmaz.
1999 depreminin üstünden 24 yıl geçmiş;
Yeni İstanbul depreminin de eli kulağında iken bile,
depreme direnmek üzere kimse hazırlığı düşünmüyorsa;
ortada büyük bir "Us Bunalımı" vardır.
Us yoksunluğundan,
An kıtlığından,
Gönül gözü körlüğünden,
Avanaklık ve salaklıktan,
Yüce Yaradan'a sığınırım.