Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Ortadoğu ülkeleri içerisinde “ABD’yi Ortadoğu’dan kovmak” şeklindeki provokatif tezlerin ABD açısından oldukça yararlı sonuçlarına tanık oluyoruz. Bu sonuçlardan başlıcalarını aşağıda tartışıyoruz.
Öncelikle, ABD’nin temel güvenlik stratejisi; güvenlik harcama ve risklerinin müttefikleri tarafından “taşeronluk” bazında paylaşılmasıdır. Kurumsal anlamda NATO bu stratejinin en açık örneğidir.
İkincisi; ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve Japonya’yı ekonomik dev siyasi cüce olarak kullandığını unutmayalım. Soğuk Savaş döneminde de İsrail ve Güney Kore gibi ülkelerin ABD’ye kurumsal bağlılıkları derinleşmiştir.
Üçüncüsü; günümüzde bölgesel ittifaklar ABD’nin daha özel çıkar ve operasyonlarına göre hareket etmektedir.
Bölgemizde ABD eski başkanı Trump’ın uygulamaya koyduğu İbrahim Paktı, İsrail - Yunanistan - GKRY - Mısır arasındaki anlaşmaların garantörü ve sponsoru ABD’nin yanısıra AB ve diğer yakın müttefikleridir.
Soğuk Savaş dönemine göre Ortadoğu bölgesindeki ABD çıkar ve operasyonları CENTCOM ve AFRICOM’a daha entegre sürdürülmektedir. AB ve ABD’nin Rusya Federasyonu’na “kontrol edilebilir düşman” sıfatıyla BOP’un taşeronluğunu verdiğini gözden kaçırmamak gerekiyor.
ABD’nin bölgemizde İngiltere kontrolünde Hindistan, Ürdün, Çin gibi ülkelerle de karmaşık çıkar ve operasyonlar yürüttüğünü artık açık basından da takip ediyoruz.
SONUÇ: Türkiye’nin “denge politikası” yaklaşımlarının eninde - sonunda “kandırıldık” diye vatandaşların önüne konulması ya cehalet veya ihanettir. Bu kapsamda ABD’nin bizi kıskıvrak kuşattığı bir ortamda ABD’nin Ortadoğu’dan kovulması hevesi pek gerçekçi bir tez değildir. Olsa olsa CIA ile işbirliği içindeki hükümet yanlısı provokatörlerin hedef belirleme taktiğinin bir parçasıdır.