Bugün dış ticareti resmi veriler ile ele alarak gidişatı hakkında bir analiz yapmak istiyorum. Sadece ihracat veya sadece ithalat verileri dikkate alınarak yapılan tüm çıkarımların hatalı olacağını unutmamak gerekiyor. Enflasyonist bir ortamda ve kur dengesinin sürekli değişkenlik gösterdiği bir yapıda tek taraflı yorum yapmak elbette bazı verilerin hatalı yorumlanmasına sebebiyet verecektir. 2022 yılı TÜİK verilerini dikkate alarak gidişatın yönünü yorumlamaya çalışalım.
Ocak-Ekim 2022 verilerine göre Türkiye 209,3 milyar dolarlık ihracat gerçekleşmiştir, 2021 yılının aynı döneminde bu rakam 181,5 milyar dolar olarak kayıtlara geçmiştir. Bu tabloya istinaden yüzde 15’lik bir artışın söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Ancak tabloyu sadece ihracat ile yorumlamak doğru olmayacağından bu resmin içine ithalatı da eklemek gerekiyor. Ocak – Ekim 2022 ithalat rakamı 300,4 milyar dolar gerçekleşmiş, 2021 yılının aynı döneminde bu rakam 215,4 milyar dolar olarak kayıtlara geçmiştir. İthalattaki büyümenin yüzde 39 bandında gerçekleşmiş olması kronikleşen dış ticaret açığımız için sadece güncel bir gösterge.
Normal şartlarda bir ülkenin parası değer kaybettiğinde dış talebin artması doğal olarak da ihracatın artması gerekmektedir. Ancak ihracatımızın büyük bölümünü gerçekleştirdiğimiz Avrupa’da da işler pek yolunda gitmediğinden anormal bir tablo ortaya çıkıyor. İhracat ürünlerimizin fiyat esnekliğine sahip olması ve ithal ettiğimiz ürünlerin bu konuda daha katı olması en önemli sorunumuz. Bu tabloya bir de dolar/euro paritesi eklendiğinde sonuca daha kolay ulaşabiliyoruz.
Konuya biraz daha netlik kazandıralım, ithalatımızın önemli bir kısmını Rusya’dan gerçekleştiriyoruz. İthalatımızda %16,5 paya sahip olan Rusya’dan aldığımız doğal gaz en zorunlu ihtiyaçlarımızdan bir tanesi. Bununla birlikte Rusya’nın Avrupa ülkelerine uyguladığı ambargo sebebiyle Avrupa’da üretim yavaşlamış ve ekonomi de daralma eğiliminde. İhracatımızın büyük bölümünün bu bölgeye gerçekleştiği düşünüldüğünde resmi daha net görebiliyoruz.
Karşımıza çıkacak senaryoların kötüsünden başlamak gerekirse Rusya-Ukrayna savaşında beklenmeyen bir hal ortaya çıkar ve savaş büyürse Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin derinlik kazanması kaçınılmaz olacaktır. Aksi yönde gerçekleşecek gelişmede ise normalleşme sürecinde Türkiye’nin izlemesi gereken önemli bir yol haritası olması gerekmektedir. Gerek siyasi, gerek politik gerekse ekonomik açıdan atılacak önemli adımlar dış ticaretin geleceği açısından büyük önem arz etmektedir.
Son olarak resmi rakamlara göre açıklanan dış ticaret haddinden de bahsetmek istiyorum. Türkiye'nin dış ticaret haddi zayıf görünümünü sürdürüyor. Dış ticaret haddinin 100'ün üzerinde bulunması, dış ticarete konu malların baz yılına göre pahalıya satılıp, ucuza satın alındığı için ihraç eden ülke lehine bir duruma işaret ederken tersi durum ülke aleyhinde bir tabloya işaret ediyor. İhracat birim değer endeksinin ithalat birim değer endeksine bölünmesiyle hesaplanan dış ticaret haddi, ekim ayında 4,8 puan azalışla 74,4 oldu.
Hedeflenen ihracat rakamlarını gerçekleştirmenin gurur verici olduğu tartışılmaz bir gerçek. Ancak bu gelişme yanında ithalatı azaltmak ya da katma değerli ürün ihracatına yönelmek de şart. 2023 yılında hedeflenen büyümeyi yakalamak, sonrasında sürdürülebilir kılmak ve enflasyon ile savaştaki en güçlü silahımızın ihracat olduğunu unutmamak gerekmektedir. Türkiye, son yıllarda ürünlerini ve ihracat yaptığı ülkeleri çeşitlendirip artırmış olsa da ihracatımızın büyük bir kısmı Avrupa’ya yapılmaktadır. Bu nedenle dış ticaretimizin gidişatında Avrupa’nın ekonomik durumu önemli rol oynayacaktır. Daha güvenilir bir ekonomik durum için ihracatın planlı bir şekilde artırılması ve bu dengenin korunması gerekmektedir.