İçimizde “ belki yaşanacak” olanların umutlarını yitirdiğimiz anlar olur bazen. Düştüğümüz yer işte tam da orasıdır. Zihne dolan düşüncelere engel olamaz insan. Sanki dünyanın yükünü sırtlamışız gibi yorgun ve duygu yüklü oluruz. Çırpınır fikirlerimiz ve fakat zihnimize engel olamaz.
Ben böyle zamanlarda kendimi kendime çok uzak hissederim. İçinde bulunmak istemediğim duygular yaşıyor olmakla suçlarım kendimi. Küçümserim, uzaklaşırım , “ hayır bu ben olmamalıydım” deme şeklimdir belki de kendimi uzaktan seyretmek. Uzaktan gördüklerime üzülürüm sonra. Benim canımı en acıtan şey, canımın acımasına izin verdiğim zayıf noktalarımdır.
Bunlar yaşanırken yalnız kalmak istemem aslında ama aksilik ya işte en yalnız bırakıldığım zamanlar o zamanlar olur. Belki de yalnız bırakıldığım için fikir ve zikirler zihnime üşüyordur.
Geride kalan, doğru zamanlarda doğru sebeplerle vazgeçtiğim insan çöplüğüme gider aklım. Yaşarken içimde öldürdüklerime… Ya da öldüremediklerime. Hani ben yolumdayken kenardan yoluma dâhil olup, anayoldan sapıp, sonra yine anayola döndüğüm insanlar. Zorla değil, isteyerek, hatta bazen bariyerleri ezerek gitmişliğim var o sapalara. Güzel günler yaşamışlığım, yaşatmışlığım, sonunda bitmişliğine üzüldüklerim var. Yol boyunca her zaman çiçek sunmuyor insana asfaltlar.
Sonra eşyalar var kalan. Bir zamanlar heyecanlı nefesleri barındıran, sevgi dolu bakışlara şahit olan eşyalar. İz dolu geçmiş zamanlar, çöp olmuş eşyalar ve insanlar.
"Bitti diye üzülme, 'yaşandı' diye sevin." - Gabriel García Márquez
Bu sözü de dikkate almak lazım zaman zaman.
Dünyadaki karbon ayak izini azaltmak gibi, insan izini de azaltmak lazım belki şimdi. Git gide daha az insan alıyorum yamacıma, çöp olmasınlar diye. Marquz’in dediği gibi yaşandığına sevineceğim anılar yaşamak istiyorum. Yaşım arttıkça insan azaltıyorum. Koşullanmış ilişkilerden uzak duran yalnızlığımı seviyorum. Kendime en uzak baktığım yerde ise kendimi en çok seviyorum.