NATO, kuruluşu olan 20’inci yüzyıldan günümüze kadar süre gelen, içerisinde ‘güvenlik ve savunma’ konseptini sürdüren, buna ‘caydırıcı’ olmayı da ekleyen ender bir ‘uluslararası örgüt’ olarak devamlılığını sağlamaktadır. Ne var ki, dünyamız 20’inci yüzyıldan kalma bir dünya olmamakla beraber, 21’inci yüzyıl ile tezahür eden uluslararası terörizm/tehlikeler/tehditler ve meydan okumaları göz önüne almak da lazım, bunun ‘güvenlik ve savunma’ bağlamında hızlı silahlanmaya ve büyük ekonomik harcamalar eşliğinde artış yaşattığı da aşikârdır. NATO, her ne kadar bazı ülke liderleri tarafından ömrünü doldurdu, denilse bile, bugün NATO’nun varlığı hala ve yegâne olarak Kıta Avrupa’sı ülkeleri için önemli ve stratejiktir. Avrupa veyahut Avrupa Birliği (AB), kendini ve birlik içerisindeki üye ülkeleri koruyacak herhangi bir güvenlik ve savunma örgütünü kurmadığı müddetçe –aslında kurdurulmaması için Fransa ve Almanya’ya baskılar ortada- Anglosakson birliği olan ABD ve İngiltere güdümündeki NATO’ya bağımlı olmaya devam edecekler. Bu da Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi, ABD’nin ve İngiltere’nin ağızlarından çıkacak sözlere bakmaya ve istedikleri politikaları Ukrayna’da uyguladıkları gibi diretmeye yol almakla geçecektir.
Önümüzdeki günlerde Litvanya’nın başkenti ‘Vilnius’ta gerçekleşecek 2023 yılı NATO Liderler Zirvesi’nde hayli konu başlıkları gündemde olacaktır. Bunlardan ilkin İsveç’in NATO üyeliği üzerine olacağı malumun ilanıdır. İsveç bir türlü bünyesini hastalık gibi saran terörizm ve onun ağababalarından kurtulamadı, daha doğrusu kurtulmak istemiyordur da! İsveç bugün Irak’ın kuzeyinden tutun, Suriye’nin kuzeyine kadar ve diğer veçheleriyle terörist grupları maddi ve manevi olarak sahiplenen onları besleyen bir ülkedir. Pekâlâ, İsveç ne oldu da uluslararası siyasette yüz elli yıl tarafsızlık politikası güderken patlayan Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte, birden NATO akıllarına geldi ve üye olmak istemekteler. Sormazlar mı? İsveç sen kendi coğrafyanda huzurlu yaşam sürerken, bir savaş kâbusu bile bu korkuyu size yaşatırken, nasıl iki yüzyıldır ‘’Türkiye Cumhuriyeti’’ ve milletini hedef alan hain teröristleri sahiplenirsiniz ve destek çıkarsınız. Bundan dolayıdır ki, gerek Macaristan gerekse Türkiye katiyen İsveç’in NATO üyeliğini kabul etmemelidir. Bu arada Avrupa-Atlantik işbirliği şunu belleklerine kazımalılar; dünyada soğuk savaş dönemi yoktur, bu dönemden kalma bir Türkiye tahayyülü de kalmamıştır, anlayanlar anladı!
NATO’nun Litvanya’nın başkenti ‘Vilnius’ta gerçekleştireceği zirve kimileri açısından normal bir ülke ve şehirde düzenlenen bir uluslararası organizasyon olarak görülebilir, bana göre değil! Velâkin, zirvenin düzenleneceği yer ‘jeopolitik’ anlamda başlı başına mesaj içeriyor/veriyor, net olarak bu ileti Rusya’ya. Keza, Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasını başlatan süreç ‘Baltıklar’ ile başlamıştır, Litvanya, Estonya ve Letonya bunlar Sovyetler Birliğine baş kaldıran ilk cumhuriyetler ve milletlerdir, bağımsızlıklar buradaki ‘jeopolitik’ten kıvılcım almıştır. Ve böylelikle tarihsel bir perspektiften ‘Litvanya Litvanyalılar’ındır, protestolarıyla başlayan süreç SSCB’nin diğer cumhuriyetlerine de sıçramış ve SSCB parçalanmıştır. İşte bu nedenledir ki, NATO’nun ‘Vilnius’ zirvesi başlı başına Rusya ile birlikte Beyaz Rusya’ya da mesaj anlamı taşımaktadır. Hakeza, ‘Baltıklar’ karmaşıktır ve jeopolitik olarak da, Rusya’nın toprak parçası olan Kaliningrad denilen yer, Polonya, Litvanya ve hatta Beyaz Rusya üçgeninde ortadadır. Kaliningrad üzerinden gerçekleşecek bir güvenlik tehdidi(!) jeopolitik anlamda Baltık Denizine de sıçrama ihtimali dâhilinde. Burada bulunan ülkeler ise şunlardır; Almanya, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Litvanya, Estonya, Letonya, Polonya ve Rusya.
Sonuç olarak, NATO’nun ‘Baltıklar’ zirvesinde her ne kadar Ukrayna’nın üyeliği üzerinde durulsa bile, şu anda mümkün değildir, keza savaş içerisinde bulunan bir ülkenin NATO üyeliğine alınması doğrudan NATO’nun savaşa girmesi demektir. NATO bunu zaten dolaylı yollardan Ukrayna’ya verdiği desteklerle arka planda bir ‘vekâlet savaşçısı’ olarak belirlemektedir. NATO için tehlike artık Kuzey Avrupa’dır, bu NATO’nun zirveyi ‘Vilnius’ta gerçekleştirme isteği ile örtüşmekte zaten. Finlandiya’nın NATO üyeliğiyle birlikte, Akdeniz’den ve Ege Denizi’nden ‘dikey bir açıyla’ Barents Denizine kadar Rusya’nın ve Beyaz Rusya’nın ‘’Batı’’ yüzünün tamamen ‘NATO’laşması demektir. Bundan dolayıdır ki, apar topar İsveç’i NATO’ya üye olmasını istemekteler, ancak bu konun uzayacağı ortadadır. Ayrıca, NATO bu zirvede Almanya ve Japonya’nın askeri stratejik belgelerle dünya sahnesine dönmelerinden memnuniyetini dile getirecektir. Gerçek olan bir şey var ise, dünyamız İkinci Dünya Savaşındaki gibi ‘blok’lara evirilmektedir, bu defa bu bloklaşma farklı işlemekle beraber, NATO kendi cephesinin güçlenmesi için zorlukların üstesinden gelecek midir acaba?