Bizim 23 Nisanlarımız da başkaydı.
Bayram tadında olurdu.
Anadolu'nun köylerinde halkın da iştirak ettiği bayramlardı.
Çocuk bayramıydı ve çocuklar için olduğunu çocukça hissederdik.
İkişerli sıralar halinde dizilir, okuldan çıkar, köyü dolaşırdık.
Marşlar eşliğinde yürürdük, baharın nemli havasını içimize çeke çeke yayla köylerinin çamurlu yollarında...
Önde bir öğrenci bayrak taşırdı. Bu öğrenci genelde en uzun boylu olan kişi olurdu.
Peşinde iki öğrenci, birisi kız diğeri erkek çocuk kenarları süslenmiş Atatürk fotoğrafı taşırdı.
Okul müdürünün düdük sesiyle uygun adım yürüyüşler kendimizi farklı hissettirirdi. Bu yürüyüş bir davet gibiydi.
Ahali okul bahçesine toplanırdı.
Gelenler boş gelmezdi.
Öğretmenler odasının bahçeye bakan pencere boşluğuna bırakılan kese kağıtlarının içerisinde miktarı, adeti ve ne olduğu bilinmeyen sürprizler olurdu.
Şiirler okunur, yarışmalar yapılırdı.
Aman efendim ne yarışmalardı öyle!
Bakır tabaklarda yoğurt yeme yarışmaları.
Çuval yarışları.
Yumurta yarışları.
Hele de su dolu helke (bakraç) içerisine bırakılan elmayı yeme yarışları...
Koca koca insanlar da çocuklar gibi neşelenirdi.
Etkinliklerin sonunda o paketlerdeki hediyeler geniş bir sini içerisine boşaltılır, karıştırılır ve müdür tarafından avuç avuç dağıtılırdı çocuklara.
Sırayla dizili öğrenciler, kısmetlerine düşen bisküvi ve şekerlerle tatlılıklarına tat katarlardı.
Hele bir de sahnelenen piyeslerimiz vardı.
Köy halkından insanların taklitlerinden oluşan eğlenceli skeçler de cabası...
Böyleydi bizim çocukluğumuzun 23 Nisanları.
Mustafa Böyükata