TÜRKİYE İÇİN GELECEK VAAD EDEN BİR DÖNEME BATARAK MI GİRİYORUZ!
Haziran ayına dikkat!
DEVALÜASYON!
MORATORYUM...
SEFERBERLIK, yönetmeliği değişim sebeplerinin, sonuçlarını çok yakında göreceğiz!
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının resmi web sitesindeki yayınlarına göre;
30 Mayıs 2024’te toplam rezervleri 142 milyar 242 milyon dolarken;
1 yıl – kısa vadede dış borç verisi ise, 2024 Mart sonu itibarıyla, orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku, 232,0 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir.
Artabilen net rezervler olmamak ile birlikte bu borç nasıl ödenecek? Acaba ödenmemesi gibi bir durum yani Morataryum mu planlanıyor. Moratoryum devletin mali anlamda güç durumda bulunduğu dönemlerde yeni bir anlaşma yapmak suretiyle borcun ödeme şekli ve süresini yeni esaslara bağlaması olarak tanımlanıyor.
Moratoryumda borç ortadan kalkmamakta, ödemeler ertelenmekte, faiz oranları yeniden belirlenmekte, belli durumlarda borcun kısmen silinmesi söz konusu olabilmektedir.
Daha önce de Türkiye Cumhuriyeti Devleti 5 Ağustos 1958 tarihinde içinde bulunduğu mali güçlükler sebebiyle moratoryum ilân etmiştir. Yapılan yeni anlaşma ile borçların 1971 yılına kadar taksitlendirilmesi sağlanmıştır.
İlk kez Osmanlı döneminde 1881 yılında Abdülhamit döneminde muharrem kararnamesi, ikinci kez 1958 yılında Adnan Menderes Başbakanlık döneminde, üçüncü kez ise 1978 yılında ise Süleyman Demirel Başbakanlığı döneminde kısmi şekilde moratoryum ilan etmek zorunda kalmıştır. İlk moratoryum ilanı aynı zamanda Duyun-u umumiye idaresinin de kuruluşu anlamına gelmektedir.
Genellikle savaş dönemlerinde ülkeler bu yola başvurmakla birlikte savaşa girmeyen ancak kötü yönetilen ülkelerde kendini moratoryum ilan etmek mecburiyetinde bulabilmektedir.
Hal böyleyken Türkiye’nin girdiği bu ekonomik çıkmazdan kurtulma reçetesi olarak düşünülebilir. Böylece kriz yönetimine taviz verilmeden yeni bir yön verilebilir, kesin çözüm olarak elbette uzun vadede üretim politikaları ve tam bağımsızlık projeleri geliştirilmediği sürece günü kurtarmaktan öteye geçemez. Ülkemizin içerisinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve jeopolitik krizlerin başlıca sebebi kötü yönetim ve idare kamu ve alanlarının bilfiil ehliyetsiz kişilerce işgali ve en önemlisi kaynakların doğru kullanılmayıp halk ile paylaştırılmaması. Halk yaşamak için borçlanıyor ve yaşadığı için ağır vergilere tabi tutuluyor. Ekonomik gelirlerin paylaşımı zenginlere yani zaten pastadan büyük dilimi yiyenlere, ceremesini ve yükünü çekmek halka kalıyor. Eşitsizlik, adaletsizlik ve düzensizlik toplumun her katmanında genele doğru yayılıyor.
Puzzle’ın tüm parçalarını birleştirdiğimizde büyük resmin tüm ayrıntılarını, eş zamanlı gerçekleşen operasyonel zincirleme planları ve sonuçları olan eylemleri görebiliriyoruz.
Bütün bu gelişen olayların tam merkezinde, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan geçmişte ve gelecekte daima kilit noktası coğrafi, siyasi koşullar gereği stratejik önem taşıyan ülkemiz ve milletimiz üzerinde oynanan oyunların her sorumlu vatandaş olarak farkında olmamız gerekiyor.
Yeni Dünya Düzenindeki gelişmeleri daha detaylı inceleyecek olursak, geriye dönük bazı ekonomik tablolara göre kaçınılmaz yeni bir döneme giriyoruz.
Örneğin Amerika’nın 10 yıllık tahvillerinin grafiğini incelediğimizde, 2020 yılından itibaren sıfırın altına sürekli düşüş halinde olduğunu görüyoruz.
Çin devletine ait bir düşünce kuruluşu tarafından yayımlanan bir makaleye göre Çin’in, Washington’un potansiyel etkisini azaltmak için ABD tahvili varlıklarını daha da azaltması gerekiyor.
Renmin Üniversitesi’nden Di Dongsheng, China Institutes of Contemporary International Relations dergisinde yayımlanan bir yazısında, Çin’in ABD varlık pozisyonunun “giderek rehine durumuna dönüştüğünü ve ulusal egemenliği korumayı engellediğini” yazdı. Di ayrıca Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in küresel zeminde “toprak bütünlüğünü koruma” vurgusuna da atıfta bulundu.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından ABD’nin Rus varlıklarını dondurduğunu hatırlatan Di, Birinci Dünya Savaşı sırasında ABD’nin Alman mallarına el koymasını, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon mallarına yapılan muameleyi ve Japon Amerikalıların hapsedilmesini örnek göstererek, “ABD’nin mülkiyet haklarına saygı ve insan haklarının korunması taahhüdünün sadece bir efsaneden ibaret olduğunu” söyledi. Di ayrıca “ABD devlet tahvillerinin getirilerinin uzun süredir düşük olduğunu” ve Çin’in elde ettiği getirilerin Amerikalı yatırımcıların Çin’de elde ettiklerinden daha az olduğunu savundu.
Çin’in elindeki ABD tahvilleri birkaç yıldır düşüş eğilimindeydi ve geçtiğimiz ekim ayında 2009’dan bu yana en düşük seviyesine ulaştı. Çin, Japonya’nın ardından elinde en fazla ABD tahvili bulunduran ikinci ülke konumunda.
Amerikan’ın en çok borçlandığı Çin tahvillerin satışını bu sebeple hızlandırdı neden çünkü artık büyük bir risk taşıyor. Bu yılki ekonomist dergi kapağında da bu zaten vurgulanmıştı, yorumlarımda da belirtmiştim.
Tahvillerin getirisinin sıfırın altına düşmesi tarih boyunca para politikalarınının ve sistemin değiştirğini gösteren en önemli işaretlerden bir tanesidir. Verilen grafiği analiz ettiğimizde sıfırın altına düşen dönemlerde savaş ve kaosun yoğun olarak yaşandığını görürüz. 1918 – 1944 gibi geçiş dönemlerinde para politikalarının da sıfırlandığını son olarak 2020 de yine bir kırılma yaşandığını görüyoruz.
Amerika’daki menkul kıymetlerin gerçekleşmemiş zararlar grafiğinde yine çöküşün resmini açıkça ortaya koymakta.
Dünya ekonomisine yön veren Amerika’daki ekonomik krizin etkilerini yalnıza Türkiye’de değil global düzlemde gerçekleşeceğini öngörebiliriz. Ayrıca paylaşım savaşlarının sertleşerek, orta doğuda demografik yapıların dengesinin değişebileceğini yorumlayabiliriz.
Bir başka grafikte Amerika ekonomisinin işlem gören %10 şirketler tüm ekonominin %75 ini rezerve ediyor. Bu ne demek servet uçurumu yani konsantrasyonu zengin daha zengin fakirin daha fakir olduğu eşitsizlik ve adaletsizliğin ekonomik boyutunu ortaya koyar.
Ekonomik durgunluğun sebep sonuç ilişkilerini gösteren bir başka grafikte, kredi kartı borçları ve tasarruf düşüşü enflasyonu besleyen unsurların döngüsünü bize veri olarak analiz edebilmemizi sağlıyor. Tüketim borçlanmayı doğururken yıllara göre enflasyon ve ekonomik durgunluk yine günümüzde son safhada.
Amerika’da yüzyıl içerisinde gerçekleşen çeşitli ekonomik tabloların analizleri bizlere etkisinin tüm dünyayı sarsacağı yeni bir düzene geçişin adeta resmini çiziyor. Sadece bu tablolara bakarak değil etrafımızda gelişen olayları detaylı incelediğimizde para politikalarının yenidünya düzeni denilen girdaba nasıl çekildiğimizi daha net anlayabiliyoruz.
Örneğin İngiltere’nin sığınmacılar hakkında aldığı karar, Suriye’nin kuzeyinde kurulması planlanan Kürdistan defakto bölgesi ve yönetimi oluşturulması, İran Cumhurbaşkanının helikopter kazasında ölümü, Türkiye’nin İngiltere – Ruanda anlaşmaları ilişkileri, Türkiye’nin sığınmacı problemlerinin demografik yapısının Afgan, Afrikalı, Suriyeli karması ile bozulması gibi hamlelerin tamamı geleceğimizi tehdit etmektedir.
Son olarak emtia süper döngüsü grafiğinde kaynakların ortalaması grafiğinde yeşil ve kırmızı, boğa ve ayı olarak belirtilen dönemlerde yeşil alanlarda emtia değerleri sürekli artışa geçmekte.
Bu ne demek, ekonomik çöküş ile birlikte gerçekleşecek kaynak ve paylaşım savaşlarında her kim yüksek emtiaya sahip ise, bu krizden güçlenerek çıkacak.
Yani krizden çıkış noktalarında altın, petrol, gümüş, kıymetli madenler ve doğal kaynakların korunması esas olmalıdır. Bu ne demek yeni bir kaynaklar savaşının tam ortasında doğru pozisyonu alabilen devletler yeni para politikalarını belirleyen ve yeni düzeni kendi lehine sağlayabilen en önemlisi ayakta kalabilen devletler arasında olacaktır.
İşte tam da bu noktada emtia yani kaynaklarımızın değerlerini çok iyi değerlendirmek zorundayız.
Dış borçların yeniden yapılandırılması, kaynaklarımızın yabancılardan alınıp yerli emtiaya dahil edilmesi elzemdir.
Başta bahsettiğimiz devalüasyon dönemine girdiğimizi gösteren bir başka tabloda resesyon ve büyük türbülans dönemlerindeki altın ve gümüş hareketlerini incelediğimizde çok yakın bir dönemde ciddi bir problem ile karşı karşıya kalacağımızı görüyoruz.
Sonuç olarak dünya çapında bir ekonomik kriz ile karşı karşıyayız. Etkileri elbette ülkemizde de derinden sarsacak ancak tüm bu kaos ve karmaşaya karşı belirlenen stratejik önlemleri ve ekonomi politikaları ile birlikte jeostratejik önemi açısından içerisinde bulunduğumuz coğrafyanın koşullarını çok net anlamak ve gereğini yapmak zorundayız. Teslim olmadan, teselli olmadan çok ciddi tedbirler kararlar ve uygulamalar geliştirmek suretiyle milli kaynaklarımıza sahip çıkmak ve korumak suretiyle gelecek on yılda yükselen ekonomimiz ile münhasır ülkeler arasında yer almamız mümkün.
Ancak burada atlatılmaması gereken en önemli husus bu ekonomik seferberliğin boyutları yalnızca vatandaşlar düzeyine indirilememelidir. Başta hükümet edenleri ve yöneticiler tasarruf boyutunda illa ve kati olarak taşın altına ellerini koymak zorundadır.
Aksi daha büyük fay hatlarının aralanmasına ve daha derin çöküşlerin yaşanmasına sebebiyet verecektir.
Saygılarımla,
Güneş Altuner