Sinan, çalar saatinin sessizliği yırtan zili ile irkildi. Gözleri halen kapalıydı. El yordamı ile yatağının baş ucundaki sehpanın üzerinde duran saatin kapatma düğmesini arıyordu. Başaramadığı gibi, saati de yere düşürdü. Çıkan ses gözlerinin açılmasını sağlamıştı. “Ne vardı ki bu kadar geç yatacak?” diye hayıflandı. Dün akşam, uzun süredir görüşmediği lise arkadaşları ile toplanmışlar, bir lokantada akşam yemeği yemişlerdi. Yedikleri yemekten sonra, arkadaşı Hakan sohbetlerine devam etmeleri için evine davet etmişti onları. Sinan, Sema’ya bakmıştı. “Daveti kabul ederse, ben de giderim” demişti içinden. Lisedeyken aşıktı Sema’ya. Ama platonik bir aşktı bu. Sema’nın asla haberi olmamıştı bu aşktan. İçinde ona karşı duyduğu sevgiyi açamamıştı bir türlü ona. Gerçi bu sadece Sema için geçerli değildi ki. Hayatında her zaman hislerini paylaşma konusunda problem yaşamıştı karşı cinsle. Lise bitip de herkes kendi çizdiği yola gidince, Sema ile bir daha karşılaşmamışlardı. Ta ki dün akşama kadar. Buluşmaya en geç Sema gelmişti. Geldiğinde tam Sinan’ın karşısına oturmuştu. Yemek boyunca Sema’nın ona bakmadığı zamanlarda, gözlerini ondan ayıramamıştı Sinan. Ama ne zaman Sema’nın bakışları onu bulsa, her seferinde utanarak gözlerini kaçırmıştı.
Hakan’ın evinde devam eden gecede Sinan, yine sürekli Sema’yı izlemişti. Konuşmalara pek katılmamış, sadece dinleyici olmuştu. Bunun böyle olması doğaldı ona göre, bu hayatta da zaten iyi bir dinleyici değil miydi? Özel bir klinikte psikolog olarak çalışıyordu. Özellikle kendisine danışan olarak gelen ergenlik çağındaki çocukların hikayelerini dinlemekten ve onlara yardım etmekten hoşlanırdı. Bir psikolog gözüyle değerlendirdiğinde, özellikle baba baskısı ile zor bir çocukluk ve ergenlik geçirmiş olmasından kaynaklanıyordu bu durum. Babası çok sert ve aksi bir insandı. Öfkelendi mi fırtınalar estirir ve bu öfkeden Sinan ile annesi gördükleri şiddetle payını alırlardı. Böylesi zor bir ortamda büyümüştü işte.
Yorgun bedenini yavaşça kaldırdı, şimdi yatağında oturuyordu. İfadesiz bakışlarla yatmadan önce nereye fırlattığını hatırlayamadığı terliklerini arıyordu. Dün akşam içtiği içkinin ve oldukça geç yatmasının tesiri ile bulanmış kafasında bir ağrı hissediyordu. Başının sol tarafında başlayan ağırlık gittikçe her noktaya yayılıyordu. Oturur halde iken gövdesini geriye yatırdı. Bacakları yataktan aşağıya sarkmış, sabit gözlerle tavana bakıyordu. Tekrar uykusu gelmişti. Yok, uyumamalıydı. Dopdolu bir işgünü vardı önünde. Ama vücudunda tepeden tırnağa doğru başlayan uyuşukluğa engel olamıyordu bir türlü. Yeniden uykuya teslim mi oluyordu yoksa?
***
Birden telefonu çaldı. Arayan isme baktı. “Sema” yazıyordu telefonun ekranında. Gözlerine inanamadı, hayal mi görüyordu yoksa gerçekten onun ismi mi yazıyordu? Dünkü buluşmanın sonunda arkadaşları ile birbirlerine telefonlarını vermişlerdi. Sema vermişti telefonunu ona; zaten o vermeseydi isteyemezdi ki Sinan.
Telefonu açtı. Sema tereddüt içinde konuşmaya başladı:
“Alo…Sinan…Günaydın…Rahatsız mı ettim? Uyanmış mıydın? Sabahın bu saatinde aradım ama yardıma ihtiyacım var.”
Sinan şaşkınlık içinde cevapladı:
“Sema…Günaydın. Yok hayır, uyanmıştım. Birden ekranda ismini görünce şaşırdım. Hayırdır ne oldu?”
Sema ses tonunu ve konuşma tarzını aniden değiştirdi: “Şaşırırsın tabii çapkın. Dün bütün gece sürekli gözlerinin üstümde olduğunu fark etmedim mi sanıyorsun?”
Sinan utanmıştı. Ama Sema’ya yakalandığına göre bunu inkar etmesi de imkansızdı. Bu konuda sessiz kalmayı tercih etti.
Sema konuşmaya devam etti:
“Dünkü konuşmamızda psikolojik danışmanlık yaptığını söylemiştin. Benim…Daha doğrusu bizim…Yani başka bir arkadaşımla desteğe ihtiyacımız var.”
Sinan merakla sordu:
“Nasıl yani? Sen ve bir diğer arkadaşın mı? İkiniz ayrı ayrı mı…Yoksa?”
“Hayır hayır. Yanlış anladın. Dün gece bunun konusu açılmadı ama, benim çok sorunlu giden bir ilişkim var Sinan. Nişanlıyım. Evliliğe doğru gidiyoruz, ama nasıl desem…Hiçbir şey net değil. Birbirimizi seviyoruz ama bu dönemde aşmamız gereken bazı sorunlar var.” dedi Sema ve ekledi: “Bu konuda yardımcı olur musun bize?”
Sinan yıkılmıştı. Sabahın bu saatinde gençliğinden beri platonik bir aşkla bağlı olduğu kadın kendisini aramıştı. Telefon ekranında onun ismini görünce safça zannetmişti ki Sema sevgisini itiraf edecek. Bu nedenle yaşadığı sevinç, içinde tarifi mümkün olmayan bir heyecan yaratmıştı. Ancak şimdi arama nedenini öğrenince tüm dünyası yıkılmıştı. Yine de hiç bozuntuya vermeden cevapladı:
“Tabii Sema…Bugün görüşebiliriz. Öğleden sonra müsait olacağım. Saat üçten sonra istediğiniz zaman gelebilirsiniz. Kliniğin adresini mesaj olarak atarım sana.”
“Bu bizim için de uygun. Çok teşekkür ederim Sinan” dedi Sema neşeli bir sesle.
***
Sinan, Sema ve nişanlısını klinikte karşıladı. Önce Sema ile görüşmek için izin istedi. Adamı bekleme salonuna aldıktan sonra birlikte odaya girdiler.
Sinan “Rahat edebileceğin istediğin koltuğa oturabilirsin Sema” dedikten sonra masasına geçti ve not almak için hazırlandı.
Sema tam karşısındaki koltuğa oturmuştu. Aradan geçen yıllar güzelliğinden hiçbir şey kaybettirmemişti kendisine. Yine eskisi gibi albenili, havalıydı. Zevkle seçildiği belli olan spor bir gömlek, altına dar bir kot pantolon giymişti. Gözlerini Sinan’dan ayırmıyor, konuşmaya onun başlamasını bekliyordu.
Sinan kayıt cihazını da çalıştırdıktan sonra sordu:
“Evet, başlayalım. Bu noktada söz sende Sema. Nişanlın…Yolunda gitmeyen şeyler nedir ve sence işlerin yolunda gitmemesine ne sebebiyet veriyor?”
Sema önce duraksadı, kısa bir süre düşündü ve gülümseyerek soruya soruyla karşılık verdi:
“Onu öldürecek ve beni kurtaracak birini arıyorum Sinan. Sen bunu yapar mısın benim için?”
Sinan donakalmıştı. Şaşkınlıktan fal taşı gibi açılan gözlerle Sema’ya bakıyordu.
Sema devam etti:
“ Beni kurtar Sinan. Sen her ne kadar bir türlü bana açılamamış olsan da beni ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Beni ancak sen kurtarırsın. O bana her türlü fenalığı yapıyor. Daha dün sudan bir sebeple dövdü beni. Öldür onu. Beni seviyorsan…Kurtar ondan beni sevgilim” dedikten sonra ayağa kalktı, Sinan’a yaklaştı ve yanağına bir öpücük kondurdu. “Kurtar beni ondan” diye fısıltıyla tekrarladı.
Ne yapacaktı Sinan? Bir yanda sevdiği kadın vardı. Ama Sema’nın yapmasını istediği şey…Cinayet…Bir insanın hayatına elleri ile son vermek. Yiyeceği katil damgası.
“Sema, beni çok şaşırttın doğrusu. Böyle bir teklifle geleceğini hiç düşünmemiştim.” dedi Sinan ve devam etti: “Evet, ben seni çok sevdim zamanında. Hatta şimdi de çok etkiliyorsun beni…”
Sema araya girdi:
“Hayatımın ne kadar katlanılamaz olduğunu bir bilsen. Düşün bu konuyu lütfen. Ama düşünmeden önce o adamı da çağır ve konuş. Söylediklerime hak vereceksin.”
Sema’yı odadan çıkardı ve nişanlısını içeriye davet etti. Görüşmeye hazırlık yaparken adam kendisine dik dik bakıyordu.
Sinan nihayet söze başladı:
“Evet, Sema Hanım ile olan ilişkinizde yolunda gitmeyen bazı şeylerin olduğu görülüyor. Sizce yolunda gitmeyen nedir?”
Adam dik dik bakışlarını hiç esirgemeden cevap verdi:
“Yolunda gitmeyen şey sensin dostum. Seni unutamıyor.”
Sinan yine şaşırmıştı. Bu nasıl bir hikayeydi?
“Nasıl yani? Benim aranızdaki ilişki ile ne gibi bir ilgim olabilir?” dedi merakla.
Karşısındaki devam etti:
“Bir de bana mı soruyorsun!? Kendisine zamanında açılsaydın, onu sevdiğini, aşık olduğunu haykırsaydın, ben de onunla tanışmamış olacaktım. Bilmem anlatabildim mi?”
Sinan hızla ayağa kalktı. Beriki gülerek sözlerine devam etti:
“Senin nasıl bir adam olduğunu biliyorum dostum. Sen pısırık, karşı cinsle ilişkilerinde hep sorun yaşayan birisin. Zamanında babandan çok dayak yedin değil mi? Eh işte yetişme tarzı. Baban anneni de döverdi değil mi?”
Bu kadarına dayanamazdı Sinan. Bu adam kendisini nasıl bu kadar yakından tanıyordu. Sinirden gözü karardı. Masanın üzerinde duran mektup açacağını kavrayarak hızla adamın üzerine atıldı ve onu tam kalbinin üzerine sapladı.
***
Sinan göğsünün üzerinde bir ağırlık hissetti. Kafasını kaldırdı ve Lucy ile göz göze geldi. Lucy…Bir ay önce sokakta bulup sahiplendiği kedisi. Peki ama öldürdüğü adam neredeydi? Sağına soluna şaşkınlıkla baktı…Yatağındaydı ve ter içerisindeydi. Demin uyanmaya çabalarken vücuduna yayılan o tatlı uyuşma kendisini tekrar uyutmuştu demek. İçi rahatladı. Bir kabustan ibaretti her şey, gerçek değildi.
O sırada telefonu çaldı. “Olamaz…Sema’mı acaba?” diye düşündü, ama değildi. Arayan Hakan’dı. Telefonu açtı.
Hakan’ın sesi üzüntülü geliyordu:
“Sinan, müsait misin? Abi haberler kötü. Sema…Dün bizden ayrıldıktan sonra eve giderken bir kaza olmuş. Senden sonra erkek arkadaşı almıştı onu bizden. Yolda bir şeyler olmuş. Ne olduğu bilinmiyor. Arabanın içerisinde kavga etmiş olabilirler dedi polis. Arabaları son sürat duvara çarpmış. Erkek arkadaşı orada ölmüş. Sema’nın durumu ise ağır maalesef…”
Sinan hiçbir şey söyleyemedi. Sadece telefonu tutan elini açtı, alet elinden kaydı ve yerde yuvarlandı. Kafasını yavaşça yatağının başında asılı duran düş kapanına çevirdi. Hayır…İşe yaramamıştı işte!