Daha önceki bir yazımda emeklilikte yaşa takılanları konu edinmiştim. Şimdi yazacaklarım ise emeklilikte yaşa takılmayanlar. Konu başlığını görenler elbette ki merak etmişlerdir emeklilikte yaşa takılmayanların kimler olduğunu. Çok uzatmadan bunların kimler olduğunu anlatalım.
1999 yılında yapılan sosyal güvenlik düzenlemeleri sonrasında emeklilik noktasında mağdur olan bir kesim ortaya çıkmıştı. 1999 yılında nerede işe girenler emeklilik hakkından mahrum kalmışlardı. Son zamanların en popüler konularından bir tanesi budur. Önümüzdeki günlerde meclise gelmesi beklenilen bu konu yeni düzenlemelerle emeklilikte yaşa takılan bu kesimin emeklilik hakkı kazanmasını sağlayacak.
Benim kafama takılan, emeklilik hakkı kazanamayan ya da düzenlemeyle hak kazanan bu kesin değil, emekli olmayı hiç düşünmeyen bir kesim. Belki de diyeceksiniz ki "Neden bir insan emekli olmak istemesin?" Bir insanın çalışma şartları güzelse, güzel para kazanıyorsa, itibarı yerinde ise, ve her geçen gün konumunu daha yükseklere taşıyorsa emekli olmak istemez.
Toplumun geniş kitlelerine baktığımızda birçok insanın bir an evvel emekli olmak istediğini, fakat emeklilik döneminde alacağı maaşın düşük olması sebebiyle emeklilikten vazgeçtiğini görüyoruz. Buna rağmen emeklilikte yaş haddi olan 65 yaşa ulaştıklarında bu kişilerin devlet tarafından zorunlu emekli sevk edildiğini biliyoruz.
Bütün meslek gruplarında 65 yaş zorunlu emeklilik yaşı olarak kabul edilmiştir. Bir kesim var ki 65 yaşı geçseler de görevlerinden ayrılmak istemiyorlar. Devlet de bunları 65 yaşını geçtiniz deyip emekli edemiyor. Oysa bunların birçoğu 2 yıllık hizmetleri karşılığında emekliliği hak ediyorlar. Bunlar meclisteki milletvekilleri. Milletvekili olamayan fakat siyasi koltukları çok seven ciddi bir kalabalık da hiçbir şekilde siyasetten ayrılmıyor. Yaşları 65'i geçse de siyaset yapmaya devam ediyorlar. Bu durum iktidar ya da muhalefet açısından hiçbir değişiklik arz etmiyor. Seçimleri kazansınlar yahut kaybetsinler, hiç fark etmiyor, hepsi siyasete devam ediyor.
Sade bir vatandaş olarak şu soruyu sormak hakkımızdır diye düşünüyorum: 1999 yılında yapılan düzenlemeler sonrasında sıradan bir vatandaş 65 yaşında emekli oluyor ve işini bırakmak durumunda kalıyor. Siyasetçiler ise bırakın 65'i, 70 80 yaşına dahi gelseler siyaset yapmaktan geri durmuyorlar. Kazananlar da kaybedenler de koltuklarında oturmaya devam ediyorlar.
İktidar muhalefet ayırt etmeksizin söylüyorum; siyasi parti yöneticilerimizin birçoğu 65 yaş üstü. Ben 22 yıllık öğretmenim, ben lise son sınıftayken bakanlık yapan birisi bugün hala cumhurbaşkanı ya da başbakan olacağını iddia ederek siyaset yapıyor. Ben lisedeyken bir kurumda genel müdürlük seviyesinde bürokrat olan birisi bugün hâlâ cumhurbaşkanı olacağım diye çabalıyor. Ben lisedeyken belediye başkanı olmuş birisi hala bir siyasi partinin genel başkanı. Bütün siyasi partilerde durum hemen hemen de böyle.
Bazı kesimlerce Z kuşağı olarak adlandırılan günümüz gençliği bilgisayar ve benzeri teknolojilerle doğar doğmaz tanıştılar, öğrenme ve ufuk bakımından bize göre çok çok hızlılar. Doğal hayata ve sosyal hayata bakışları bizden çok geride olsa da teknolojik bakımdan bizden önde oldukları kesindir. Bu çocukları sosyal hayata ve doğal hayata adapte edecek siyasetçiler 65 yaş üstü siyasetçiler olamaz. Yeni nesil telefonları ve bilgisayarları tabletleri kullanmayı bir kenara bırakın, işaret parmağıyla bilgisayar klavyesinde tuş arayan siyasetçiler bu gençliğin ufkuna sahip olamazlar.
Konunun bir başka yönü de tükenmişliktir. Yorgun bir beden ve yorgun bir zihin, bırakın ülkenin önünü açmayı, kendi sosyal ihtiyaçlarını bile gidermekten uzaktır. Sıradan bir vatandaş, 65 yaşını geçtiğinde verimsiz kabul edilip emekliye sevk ediliyorsa bunun anlamı şudur: "Sen artık devlet ve millet nazarında üretemeyen bir beden ve üretemeyen bir zihinsin!" Peki bu doğru mudur? Birçok yönüyle gerçekten de doğrudur. Peki üretken olmayan sıradan bir insan 65 yaşından sonra sistemin dışına çıkarılıyorsa üretken olmayan siyasetçi neden hala siyasetin içerisindedir?
Belki de şöyle düşünülüyordur: "Siyaset rahat bir iş olduğu için siyasetçiler çok fazla yıpranmamaktadır." Ben bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Henüz emeklilik yaşına gelmemiş, 43 yaşında bir vatandaşım. Geçtiğimiz dönemlerde iki sefer belediye başkanlığı için aday adayı oldum. Bu bile benim saçlarımı ağrıtmaya yetti. 65 yaş üstü üst düzey siyasetçileri düşünüyorum da, iki sefer aday adaylığı yapmış olmam benim saçlarım ağartıyorsa 90'lardan beri onlarca seçim yaşamış, yüzlerce binlerce konuşma yapmış bu insanlar yıpranmamış olamazlar.
Toplum olarak bu duruma tepki göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Yeni Zelanda'da 5-6 yıl yöneticilik yapan bir siyasetçi "Artık yoruldum" deyip bırakabiliyor, bizde ise siyasetçiler ölene kadar o koltukta oturuyorlar. Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit, Turgut Özal ve daha birçok siyasetçi siyaseti bırakmadan ahirete görüştüler. Görünen o ki şimdiki siyasetçilerimiz de benzer bir sonu yaşamak istemektedirler. Yani bunu kişilerin isteklerine bırakırsak siyasetçiler o koltukları hiç bırakmayacaklar.
Bu durumun kurumsal olarak çözümlenmesi gerekmektedir. Seçim kanunu, siyasi partiler kanunu gibi kanunlar yeniden düzenlenerek iktidar ya da muhalefet, kazanan ya da kaybeden fark etmeksizin iki dönem şartının ve 65 yaş sınırının getirilmesi kaçınılmaz olmuştur.