Toplumun siyaset anlayışına genel olarak bakıldığında çok farklı,çarpıcı ve karmaşık görüş, düşünce, davranış ve tercih çeşitliliğini gözlemleriz.
Siyaset;
İnsanların bakış açısı , ahlaki anlayış,
politik tercihleri,ideolojik taraftarlık,
eğitim seviyesi,farklılıklar ve algılarına göre çok çeşitli ve dikkat çekici kavramlarla tarif edilir.
"Siyaset,yönetme sanatıdır."
"Siyaset,millete hizmet yoludur."
"Siyaset,duygularını gizleme sanatıdır."
"Siyaset, sonuç alma sanatıdır."
"Siyaset, zenginleşme aracıdır ."
"Siyaset,nabza göre şerbet vermektir."
"Siyaset,takiye yapmaktır."
Ve saire...
Bu tür deyişleri çoğaltmak mümkün...
Siyaset ne demektir?
Objektif olarak incelendiğinde,
siyaset kelimesinin sözlük anlamı:
"Egemen olma ve yönetmektir."
Siyaset veya politika,
"Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış "
şeklinde de açıklanır.
Siyaset felsefesi ;
"Var olan siyaset üzerine bir sorgulama ve akıl yürütme etkinliğidir."
Siyaset felsefesinin
temel kavramları şunlardır :
"Birey, toplum, sivil toplum, devlet, iktidar, yönetim, meşruiyet, egemenlik, hak, hukuk, yasa ,denetim ve bürokrasi..."
Siyasetin amacı ;
farklı ırk,din, kültür ve düşünceye mensup bireyleri,istikbale yönelik ortak hedefler ve projeler etrafında bir araya getirmek ve
hep birlikte ülkeye hizmet etmektir.
Toplumsal ortak mutabakat çerçevesinde,
huzur ve güven ortamı oluşturmak ve
birlik ve beraberliği tesis ederek,
yönetimde adalet ve istikrarı sağlamaktır.
Siyasi aktörler , bu ortak gayeleri başardıkları ve toplumu inandırdığı
ölçüde ; ilgi odağı haline gelir,
karşılık bulur, takdir edilir, itibar görür,
sempati alanını genişletir, taraftar toplar, desteklenir ,gündemi belirleyen ve rağbet edilen olur.
Farklı misyon, ideoloji ve fikri eğilimleri temsil eden siyasi partiler ;
kuruluş gayesi, ilke ve hedeflerini,
parti tüzük, program ve projeleriyle deklare ederek siyasi yelpazede yerini alır.
Lider ve sözcüleri vasıtasıyla da,
iddialarını anlatıp ,temsil ettiği siyasi ekolü tanıtarak , insanları etkileyip ikna etmek suretiyle ,toplum çoğunluğunun desteğini almak ve iktidar olmak isterler.
Ülkemizde;
-Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi,
-Seçim sistemi
-Siyasi partiler kanunu
birçok açıdan tartışmalara konu olmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde;
yürütme,yasama ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı,erkler ayrılığı,
denge -denetim mekanizmaları, yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi temel hususlara vurgu yapılmasına karşın,
pratikte işlevsiz olması nedeniyle haklı olarak eleştirilmektedir.
Bu sebeple İleri demokrasi için,güçlendirilmiş parlamenter sistem ,muhalefet tarafından önerilmektedir.
Ülkemizde mevcut seçim sistemi ,
12 Eylül darbe zihniyetinin ürünü olup ,bazı uygulamaları demokratik teamüllere aykırılıklar içermektedir.
Yönetimde istikrar gerekçesiyle seçimlerde yüksek barajlar tercih edilirken,
temsilde adalet daima göz ardı edilmiştir.
Seçimler öncesi ,
" Barajlar kalkacak,TBMM 'de her kesim ve fikir temsil edilecektir." vaadiyle yüksek perdeden konuşanlar,iktidar gücünü ele geçirdiğinde bu sözlerinin arkasında asla durmamıştır.
Bu çelişkili durumu da ,
"oylar bölünmesin ,yönetimde istikrar olsun" söylemiyle geçiştirmişlerdir.
Halbuki yönetimde istikrar ile temsilde adaleti sağlayacak ,demokratik bir seçim sisteminin hayata geçirilmesi,
toplumun tüm katmanlarında karşılık bulup destekleneceği ve de siyaseten rahatlatıcı bir etki yapacağı aşikardır.
Ülkemizde ki siyasi örgü ;
çok partili bir sistem temelinde kurgulanmış olmasına karşın,parti genel başkanlarının belirleyici ve ön planda olduğu ,
lider odaklı bir yapıdır.
Mevcut siyasi partiler kanunu ,
parti genel başkanlarına çok geniş yetkiler
tanımış ve mevcut haliyle de onları adeta Parti'nin tek patronu yapmıştır.
Siyasi partilerde liderlik koltuğuna oturanlar,istedikleri sürece genel başkanlığı sürdürmektedir.
Görev süreleriyle ilgili herhangi bir sınırlama yoktur.
Bu faktörler,parti içi demokrasinin gelişmesi ve kurumsal bir hüviyet kazanmasının önündeki en mühim engel olup, ayrıca lider sultasına da davetiye çıkarmaktadır.
Ülke ve toplumsal ihtiyaçlara uygun çağdaş siyasi çözümler üretemeyen,vizyon ve popülerliğini kaybeden,başarısızlıkları tescillenen, uzun süre görev yapıp miadını tamamlayan, yönettiği partiye gelişme,büyüme ,pozitif ivme ve seçim kazandıramayan ve benzeri negatif etkenlere rağmen politika sahnesinden çekilmeyen siyasi lider ve aktörler; günümüzde de en üst mevkilerde politik mücadeleye ısrarla devam etmektedir.
Bunlar yönetimde varlığını sürdürebilmek ve pozisyonlarını muhafaza edebilmek uğruna,halka açıkça ilan ettikleri gaye, kuruluş ilke, ahlaki değerler ile yasaları adeta yok sayan,imajı, misyonu ve iddialarıyla çelişen,aykırı ve hırs kokan davranışları da hiç çekinmeden aleni gösterebilmektedir.
Hırsları aklın önüne geçen ,çarpık yollara eğilimli yöneticiler ,hak ve adaletten yana istikrarlı omurgalı bir duruş ortaya koyamaz.
Değerlerinden taviz vererek zik-zak çizer, istikametini kaybeder,asli hedef ve
özünden de uzaklaşırlar.
Nihayetinde de mevcut güç odaklarına ram olur ve rotayı da şaşırırlar !
Bunların sonucunda , üstlendiği misyon ve ilkelerinden savrulma da mukadder olur.
Bu tip yöneticiler ,dava adamı imajı ve
algısı oluşturarak;
“Ben varsam dava var...Ben olmasam parti dağılır ! ” gibi,
çağımızın hastalığı ve gerçeklerine aykırı olan söylemlerle ,narsist bir ilkel anlayış ve yaklaşımla da kendilerine bir kıymet yükleyerek, toplum nezdinde şahsi çıkar hesaplarına ve politik tutarsızlıklarına destek ararlar...
Bunlara hatırlatırız !
Bizler, Allah Teala’nın aciz kullarıyız.
Şüphesiz ki ,
“Hakimiyet Allah’ındır.” ve
“Allah’ın Dediği Olur.”
Dolayısıyla ; narsist,popülist,otakrat, makyavelist,nepotik , pragmatik ve benzer insan fıtratına ve güzel ahlaka aykırı olan,
sorunlu tüm siyasi eğilimleri reddediyoruz.
Cumhurbaşkanlığı,Bakanlık,Parti Genel Başkanlığı, Belediye Başkanlığı,STK ve Sendika Genel Başkanları ve emsal kamusal görevlerle ilgili olarak,kişilere en fazla
2 dönem sınırlaması getirilmesini ve süreli siyaseti gerekli görüyoruz.
Narsist liderler;
olumsuzluklara haklı olarak eleştirel yaklaşan,itiraz eden ve tepkili bir tavır ortaya koyabilen ,kendilerine rakip ve alternatif olarak gördükleri yol arkadaşlarını saf dışı etmek gayesiyle de ,
gayr-ı ahlaki ve usulsüz yollarla ,
gerçek dışı iddialar üretip ,haksız itibar suikastı yaparak ,siyasi hatalarını ve başarısızlıklarını örtmeye çalışacak ölçüde de mahirdirler.
Taban desteğini kaybettiklerini anladıklarında ise; parti içi demokrasiyi askıya alarak,teşkilatların orjinal doğal yapısına tepeden atama ,dayatma ve talimatlarla müdahale ederek, yeniden dizayn etme iradesini her dem fütursuzca ortaya koyarlar.
Parti üst yöneticilerinin çoğu bu vaziyete şahit olduğu halde ,pozisyonlarını koruma içgüdüsüyle haraket eder ve aykırıklara karşı sessiz kalır.
Unutulmamalıdır ki, susanlar da sırası geldiğinde haksız muameleden birgün nasibini alır.
Bu tutarsız tavırlar ; hareket-İçi çatışmaları körükleyerek,mensuplarında travmaya sebep olmakta ve akabinde güven bunalımına sürüklemektedir.
Bunun sonucunda da parti içinde öze dönüşe matuf ilkesel muhalif sesler yükselir ve çözülme, ayrışma, dağılma,parçalanma veya yok oluş süreci başlar.
Günümüzde ortaya çıkan ve peş peşe yeni kurulan siyasi partiler, bu tabloya güzel ve müşahhas bir örnektir..
Bir siyasi hareketin büyümesi ve pozitif ivme kazanabilmesi için; hedef kitlenin siyasi mücadele süreçlerine katılmasını sağlamak,parti içi demokrasiye ve süreli siyasete işlerlik kazandırmak şarttır.
Herkes için adalet ve hukuki hassasiyeti gözetmek elzemdir .
En önemlisi,ülkemizin ve milletimizin
hak ettiği bir yönetim sistemi inşası için,sistem karmaşasından ,lider sultasından kurtarılması ve ileri demokrasi için,
lüzumlu adımların atılması zaruridir.
Bu durumun ,siyasi bakımdan da sayısız doğru sonuçları ortaya koyacağı muhakkaktır..
Siyasetçilerin,
bu sorumluluk bilinci ve şuuru ile hareket etmesi,halkın özlemi ve beklentisidir...