Elindeki boş çerçeveyi, salon duvarında asılı olan saati çıkartıp onun yerine takarken saati nereye asacağını hiç düşünmemişti. Zaman, yerini, boşluğa bırakıyordu.
Misinanın ellerindeki çatlakların arasına girmesiyle oluşan yarıklara bakıp, “zeytinyağı süreyim en iyisi “diyerek mutfağa yöneldi. Mutfak masasında, uzun zamandır turşu olmayı bekleyen lahananın rengi kaçmış ve kokuşmuştu. Salı pazarından alınmıştı, o kadın ne satarsa satsın her hafta alırdı. Pazardan alışveriş yapmak köylülere özgü bir davranıştı ama o da burada yaşaya yaşaya onlardan biri olmuştu. Saçı sakalına çoktan karışmış, aylardır hiçbir arkadaşından ailesinden haber alamamış, her şeyi unutmuştu. Bazen aynaya baktığında eski yüzünü bile hatırlayamadığını hissediyordu. Bedenine bir yabancı gibi bakıp hoyratça davranırken, amacı aslında nefes alma tutkusu değil, umuduydu. Tuttuğu balıkların son bakışlarını her gördüğünde uzaktakilere olan özlemleri şerbetleniyordu. Üstelik balıklar onun tek dostuydu.
Lahanacı kadın gecelerini doldururdu arada. Kızıl uzun saçlarını savururken bakışları dünyaya meydan okuyan… Kim bilir kaç çocuğa ev sahipliği yapmıştı o kalçalar? Bir erkek yavşamaya görsün, başı, memeleri her yeri dimdik veriyordu ağızlarının payını. Denizden kopup gelmiş mercan balığının rengiydi yanaklarıyla gözleri. Hele kasaları kaldırırken öyle kuvvetliydi ki pazıları ve elleri, utanmasa koca bir adamı yükleyebilirdi sanki sırtına.
“Siktir et” dedi kendi kendine, ağzına kadar dolu çöp kutusuna lahanayı tıkıştırırken. Zeytinyağını sürüp üzerine eldiven taktı, çocukken anneannesinin söylediği gibi. Bir zamanlar sadece kalem tutan, tokalaşmak için sıraya girilen elleri şimdi başka bir kişiye ait gibiydi. Her akşam yayılıp kaldığı, çoğu zaman üzerinde uyuyakaldığı kahverengi sokaktan bulunma koltuğuna yerleşti. Çoraplarını istediği yere atabilme ve üzerini değiştirmeden oturabilme özgürlüğü vardı.
Televizyonu açtı, tam da haber saatiydi. Manşet bugün de aynı şekilde açıldı ; ‘’..… Operasyonunda’’ 72 gözaltı. Gözü boş çerçeveye değdi. “Zaman, kimi kimden kaçırıyor? Kime dolu, kime boş çerçeve? Ben mi saklanıyorum hayattan yoksa hayat mı benden? Lahanacı kadının selamını bile hak etmiyorum.”
İyice uykusu geldikten sonra üzerini değişip yatağına uzanarak kulaklığını taktı. Boş çerçevenin içinden çıkardığı fotoğrafın sahibinin sesiyle birlikte akan gözyaşları, yastığını ıslattı. Yastığı çevirip kuru olan diğer yüzünde uykuya daldı.
Bazı dersler hiç alınmazdı.
AYLİN KOÇ