Napolyon Katoliklerin Tanrısına inanmazdı, Pagandı, şöyle demektedir: “Bir din seçmek zorunda kalsaydım, benim Tanrım evrensel yaşam verici olarak Güneş olurdu.” Egemenliği altına aldığı topraklardaki Hristiyan halkı yönetebilmek için en etkili silah olan, inanmadığı Hristiyanlık için halkına görkemli törenler düzenler, dini ise bir araç olarak kullanırdı. “Din, insanları sakin ve sessiz tutmanın en iyi yoludur” “Yoksulların zenginleri öldürmesini önleyen dindir” sözleri de ona ait olduğu bilinmektedir.
Yine Alexis de Tocqueville “Devrim, Üst sınıfların dinsizliğini tedavi etti” sözü üst sınıfların dine inanmadığı halde halkını, “sürüyü” yönetmek için kullanılan toplumsal düzen kurallarını ve kamu otoritesini pekiştirdiği söylemektedir. İnsanların kontrol altına alınması için dinin çok değerli olduğunu işaret etmekteydi.
İnsanlık 1915 yılında Birinci Dünya harbine hazırlanmaktaydı, Kafka kapitalist çağın en büyük eserlerinden biri olan Dönüşüm’ü aynı tarihte yazmıştır. Ona göre İnsan, omurgasız, eklem bacaklı, kul, sürüdür. Sermaye paylaşımında çıkan kavganın asıl sebebinin insan olmadığı; aksine emperyal şirketler olduğunu, bozulan ekonominin onları etkilemediğini, borç batağında kıvranan zavallı halkın da Kafka’nın babası ve onun gibi alt sınıf olduğunu irdelemekteydi. İnsanın kölelik ücretine mahkum edilmiş böcekten farksız olduğunu düşünmektedir.
Emperyal çağda hiçbir duygusu olmayan insanın tek görevi çılgınca tüketmektir ve İnsanın tüketebilmesinin önünün açılması maksadıyla duygusundan arındırılması gerekmektedir. Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya romanında, kitaptan nefret eden bebekler üretmek için yapılan deneylerden bahseder. Laboratuvarda üretilen insanlar 3 kategoriye ayrılır, bunlar sırasıyla akla ihtiyaç duymayanlar, orta tabaka ve en üstte bulunanlardır, düşünme ve karar vermeye yetkili kast sistemini anlatır.
20. Yüzyılın başında insan artık tüm etik, ahlaki ve vicdanı duygularından arındırılmıştır.Bu durum yepyeni bir dönemin kapılarını aralar, yozlaşma, bozunma ve değer yargıları yok olan insan ne kadar pisliğe batarsa o kadar değerli hale gelmektedir.
Avrupa’da yeni düzen, tümüyle düzensizliğin elindedir, haklı veya haksız adam öldüren biri, örneğin kaldırım altı meyhanede çalışan konsomatris kız hapse girer ve ardından çıkar çıkmaz meşhur olur, halk reality Show’larda hergün onu izlemek ister, bunu farkeden yapımcılar, onu sırayla yükselterek spiker yaparlar, iyice limonu çıkan kadar tvlere çıkarıp yozlaşan halka dilediğini verirler, sonra başka başka yerlerde, manken, şarkıcı, sabah kuşaklarında şaklabanlık yaptırırlar, sabah kuşağındaki alan doldurulur, çünkü sabah kuşağındaki konuklar sırayla araba kaçakçısı, fuhuş yapan model, mafya ve şikeci futbol yorumcusudur, herkesin pislikten elde ettiği haz ve kazancı onları kast sisteminde en tepede tutmaktadır.Yozlaşan halkın da keyfi yerindedir. Tv başında yozlaşmayı izleyen sürü de sürekli yeni yüzler görmek ister, her yeni yüz hızla tükenir, duyusal hazzı doruklarda yaşamak, onlar gibi olmak isteyenler, yozlaşan kültürde yeni yüzler olmak için birbirlerini harcarlar, reality Showlarda konusuz kalınması yozlaşan sektör için en büyük tehlikedir, bunun için aranan yeni yüzlerden daha fazla şaklabanlıklar yapması beklenir, bozunmanın ve değer yargılarının yok oluşunu kimse umursamaz, herkes halinden memnundur, kolay para kazanıldığını gören halk bilim, fen, sanat ile ilgilenmek istemez, bir evi veya arabayı almak için yıllarca taksit ödeyeceğine yeni bir boşluk doldurarak onu magazin kültürünün üst kültürü haline getirip tekeline alarak yerini en tepede sağlamlaştırır. Artık akşama kadar fabrikalarda asgari ücretle çalışmaya, kıt kanaat yaşamaya çalışan sürüden ayrılmış, en tepede akşam dinlencesinde kendi programını izleyerek zevkten dörtköşe olurlar.Pisliğe batmış magazin figürleri ne kadar derine inerse o kadar yükselir, yeni pislikler arar, yurtdışından ithal ederler.
İnsana ait ne kadar değer yargısı varsa hemen hepsi törpülenir, artık kıvama gelen alt tabaka, sürü, tüketmek için yaşayan makineden ibarettir, ihtiyacı olmamasına rağmen hem değerlerini hem de cebindeki son parasını harcar, hissizleşir. Artık ne olursa olsun anlamaz, kavrama ve sorgulama yeteneğini kaybetmiştir.
Avrupa’da Tüketim toplumu oluştururken okuyan, çalışan, üreten, ruhen ve fiziken huzur içinde yaşayan, duygularını kaybetmemiş, sağlıklı bireylerin oluşmasının önü kesilir. Yozlaşma sorununun tarihini, nedenlerini ve gelişimini tespit etmek gerekmektedir.
Artan nüfusun sürekli tüketmesini isteyen sermaye, onu ruhsuzlaştırmaktadır fakat gelişen teknoloji ile sanayi robotlaşacak ve insana ihtiyaç duyulmayacaktır. Yozlaşma ile bozulan toplumsal düzen kurallarının, başıboş, zararlı ve sürekli tüketen insanın yerine emperyal sermaye tarafından entelektüel seviyesi yüksek insan kaynağına ihtiyaç duyulduğu zaman gelecektir. Bu dönemde insan ekonomik sorunlarını, yeme, içme, sağlık ve barınma gereksinimlerini makineler tarafından karşılayacaksa geriye sadece entelektüel seviyede düşünce ve fikir üretme kabiliyeti kalacaktır.
Yozlaşma sadece entelektüel seviyesi yüksek aydınların halka yol göstermesi, onların düşün ve fikir dünyasında devrim yapması yollu ortadan kalkabilir, böylesi filozofların önünün açılması Rönesans ve reform hareketleriyle hatta daha öncesinde, ortaçağ karanlığında, G.Bruno’nun Kilise’nin doğmalarına karşı özgür düşünceyi savunmasıyla ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
Yozlaşmanın kırılması için bir sonraki yazımızda Lord-Vasal ilişkisi, Machiavelli, Dante, Ortaçağdaki Kamu Düzen ve İlahi Komedya konularında yazmamız zorunlu görünüyor..
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere..
Saygılarımla.