Yurt edinilmiş topraklar üzerinde, vatandaşlık hakkını kazanmış her bir bireyin, saklı hakları olan dini inanışlarını gereği gibi yaşamasını teminat altına almak ve bununla ilgili ayrımcılıktan uzak, toplum genelinde kabul gören bir mekanizma içerisinde tüm dinamiklerin devlet tarafından oluşturulmasıdır.
Bireylerin inanç ihtiyaçlarını, özellikle dini inanışlarını, bilinçli ve sistematik bir şekilde menfaatleri doğrultusunda yönlendirilerek her türlü sömürü ve korku yönetimi yeri geldiğinde orantısız güç uygulayarak varlıklarını korumak adına yürütülen tüm sistemlerin engellenmesini sağlayacak bir mekanizmalar bütünüdür Laiklik.
Laiklik kavramı esasında ne dindar geçinen ruhban sınıfını korumak ne de inanç sömürüsü ile içi boşaltılmış, düşünmeyen, anlamayan tüm erdemlerini kaybetmiş, sürekli bir tüketim çılgınlığına varacak boyutlara taşıyan sekülerizmin oyuncağı ya da bireylerin dini inançlarını yok sayacak, red edecek bir yaklaşım değildir.
Yukarıda bahsedilen laiklik adı altında sunulan planlar, bugüne kadar laikliğin gerçek manasını bireylerden uzaklaştırarak millet ve devlet arasına bir duvar örmüş bireylerin bütünüyle gerçeği görmesinin önüne geçilmiş, böylece bireylerin inanç sistemi doğrultusunda yaşayış şekilleri çıkar odakları tarafından tayin edilmiştir.
Bütün bu çabalara ve sonuçlara rağmen hatırlanması ve unutulmaması gereken en önemli konu toplumumuzda, farklı pek çok inanç ve dini inanışa sahip bireyler birlikte yaşamayı başarmış, toplum huzurunu kendi iç dengelerinde sağlamayı, devletin ana yapısı içerisinde korumuşlardır.
Bunun sağlanabilmesi adına temel dayanak noktası, devletin inanışlara tamamen saygı duyması, bireyin inanç seçme özgürlüğünün bulunduğu bilinci, devletin işleyiş mekanizmasında bulunan bireylerin inanç sistemi üzerinden çıkar elde etmek gibi bir gaye yerine insanlığa olan sevgi ve saygı bağları sürdürülebilir bir varlık süreci elde etmişlerdir.
İşte anlaşılması gereken şudur ki gerçek güç devletin işleyiş mekanizmasında bulunan bireyler dahil olmak üzere bireylerin ve bireyleri oluşturan toplumun inançlarına olan saygı ve birlikte yaşayabilme olgunluğudur. Gerçek güç “Ben”cillik değil “Biz”cilliğin gücüdür ve Laiklik “biz” olma mekanizmalarının temel çarklarından bir tanesidir.
Bu anlayışın net bir şekilde anlaşılabilmesi için beslendiğimiz dinamikler İbn-i Haldun’un devlet teşekkül modellemesi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçek manadaki laiklik tanımlaması ve tarihsel süreçte, inanç bağlamındaki özgürlükleri sağlamış devletlerin yapıları olmuştur.
Bu manada oluşturulacak laiklik anlayışı, Bireysel özgürlüklerin, devlet işleyiş mekanizmaları tarafından tam teşekküllü olarak sağlanması, toplumda hâkim olan dini inancın kişisel veya kurumsal manada menfaat oluşturmasına asla müsaade etmeyecek şekilde bir anlayıştır.
Bunun ile alakalı ülkemizde var olan durumu ile ilgili kurum ve kuruluşlarla, devlet teşekkülünde bulunan bireylerin tam manası ile muasır medeniyete ulaşma ortak arzusunu taşıyan doğru, dürüst, ahlaklı, erdemli ve adaletli bireyler ile ancak bilimi önceleyen, üreten, müreffeh, güçlü, tam bağımsız Türkiye Modeline ulaşabiliriz.
Bireylerin özgürlüğünü, kendi menfaatleri doğrultusunda kullanacakları tüm mekanizmaların; İslami tarikat, cemaat ve oluşumlara ve dahi azınlıkların inanış biçimlerine kadar tüm mekanizmaların bireylerin inanç sisteminin sömürmek kaydıyla “Ben”cil çıkar odaklarına hizmet eden işleyiş modelleri ortadan kaldırılacaktır.
Bireyler özgür iradeleri ile dini inanışlarını devletin teşekkülün sağladığı birlik ve beraberlik düzeni içerisinde devam edecektir.