Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına verdiği sert tepki, "Karabağ'a ve Libya'ya nasıl girdiysek, benzerini onlara da yapabiliriz" sözleri, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir düşmanlık döneminin başladığını gösteriyor. Ancak bu kriz sadece iki ülke arasındaki gerginliğin bir göstergesi değil; aynı zamanda Türkiye'nin Ortadoğu politikasının büyük bir başarısızlığının sonucu.
İsrail'in Filistin'e ve Suriye'ye yönelik saldırıları, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile uyum içindedir. Bu proje, bölgeyi bölerek İsrail'i güçlendirmeyi, Irak ve Suriye'yi parçalayarak bölgeden yeni bir Kürt devleti yaratmayı hedefliyor. Bölgedeki gelişmeler gösteriyor ki, ABD'nin hedefi Suriye'yi bölmek, bir sonraki adımda ise İran ve Türkiye'yi hedeflemek.
Türkiye'nin Ortadoğu politikası ise bu tehdide karşı koymak yerine, Suriye'de Müslüman Kardeşler'i iktidara getirmeye çalışarak yanlış bir adım attı. Bu politika, Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırdı ve ABD'nin planına hizmet etti. Türkiye, bugün bu hatalı politikasının sonuçlarıyla boğuşuyor. Suriye ve Mısır ile ilişkileri bozulmuş, bölgede yalnız kalmış durumda.
Peki Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Ortadoğu politikası stratejik bir hata mıydı yoksa sadece bir başarısızlık mıydı? Bu sorunun cevabı karmaşık ve tartışmalı.
Bir yandan, Türkiye'nin Ortadoğu'da aktif bir rol oynamaya çalışması, bölgesel güç olma hedefiyle örtüşüyor. Ancak diğer yandan, bu rolün ABD'nin planlarına hizmet eden bir şekilde gerçekleştiği gerçeği göz ardı edilemez. Türkiye, ABD'nin planına karşı durmak için şu adımları atabilirdi:
ABD üslerini kapatabilirdi;Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Türkiye'ye uygulanan ambargoya karşı Ecevit ve Demirel'in yaptığı gibi, ABD üslerini kapatmak, Türkiye'nin ABD'den bağımsızlığını gösterirdi.
Suriye ile işbirliğini artırabilirdi:Adana Mutabakatı'nı canlandırarak, PKK ile birlikte mücadele edebilir ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyabilirdi.
Doğu Akdeniz'de bağımsız bir politika izleyebilirdi: Mısır ile ilişkileri bozmadan, Doğu Akdeniz'de sondaj çalışmalarını başlatabilirdi.
Sığınmacılar konusunda Avrupa ile daha sert bir politika izleyebilirdi: Geri Kabul Anlaşması'nı imzalamayarak, Avrupa'nın sığınmacı sorumluluğunu daha fazla üstlenmesini sağlayabilirdi.
Israil'e karşı daha güçlü bir duruş sergileyebilirdi:Kürecik radarını kapatarak, İsrail'e karşı caydırıcı bir mesaj verebilirdi.
Ancak Türkiye, bu fırsatları değerlendirmek yerine, ABD'nin planını destekleyen, yanlış bir dış politika izlemiştir. Bu politikayı değiştirmedikçe, Türkiye Ortadoğu'da yalnız kalmaya devam edecek ve ABD'nin planının kurbanı olacaktır.
Bugün, Türkiye Ortadoğu'da yeniden konumlanmak zorunda. Bu, sadece Suriye ve İsrail ile ilişkileri düzeltmekten ibaret değil. Türkiye, Ortadoğu'da değişen güç dengelerine rağmen, kendi çıkarlarını savunmak için daha güçlü bir dış politika izlemeli, bölgesel işbirliklerini önceliklendirmeli ve ABD'nin planlarına karşı direnmelidir.
Ortadoğu'da yeni bir oyun başlıyor ve Türkiye'nin bu oyunun kurallarını belirlemek için yeni bir stratejiye ihtiyacı var. Bu strateji, yalnızlaşmayı değil, aktif rol almayı, stratejik hataları değil, gerçekçi politikaları ve bölgesel güç olma hedefini esas almalıdır.
Sibel Arslan
İktisatçı/ Mali Analist