Zorlu geçen bir yılın ardından 2024 yeni umutlarla başladı. Tabi ekonomik anlamda sadece umut etmek yeterli değil. Rakamlar ve beklentiler üzerinden öngörülerde bulunmak gerekiyor. Her şeyden önemlisi artık ekonomiyi sadece ulusal değerleri ve gidişatı baz alarak yorumlamak da imkansız hale geldi. Çok yönlü ele alınması gereken ve önlemlerin de buna göre şekilleneceği bir süreçteyiz.
Konuya bugün hala devam krizler üzerinden başlarsak doğru olacaktır diye düşünüyorum. Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail-Filistin savaşı, ülkeler arasındaki siyasi gerginlikler, faizler, dile gelmeyen yeni bir pandemi veya olan pandeminin devamı, her yeni gün karşımıza çıkan doğal afetler ve ekonomik yavaşlama diye bir liste yapsak yerinde olur.
Öncelikle devam eden savaşların bölge ekonomilerine etkilerinin büyüklüğü hepimiz için yadsınamaz bir gerçek. Rusya-Ukrayna gerginliği ile başlayan enerji sorunu bugün de göz ardı edilemez. Sonrasında patlak veren ve hepimizin canını, vicdanını yaralayan İsrail-Filistin savaşı da orta doğuda hayli büyük bir sorun haline geliyor. Bu savaşların ülke halkları üzerindeki maddi manevi zararları zaten ortadayken bir de ekonomik ve siyasi olarak çevrelerine verdiği zararlar mevcut. Savaşlar hakkında yorum yapan her kesim karşı görüşü bir şekilde protesto ederek öncelikle ekonomik bir yaptırım uygulama isteğinde. Sadece bu konu bile küresel ekonomide bir yavaşlık doğuracaktır. Umuyoruz ki 2024 yılı içerisinde bir barış ortamı sağlanır.
Yine savaşlar sebebiyle doğan siyasi gerginliklerin uluslararası ticareti yavaşlatacağı öngörülmekte. Daha sert yaptırımlar planlandıkça ülkeler arasında yapılan ticaret ve lojistik sevkiyatların sekteye uğrayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Hal böyle olunca da ülkelerin büyüme rakamları ve ticaret hacimleri istemeseler de düşecektir.
Citi, Amundi, Barclay, BlackRock gibi uluslararası şirketlerin öngörüleri yüksek enflasyon, yavaş büyüme, ekonomik durgunluk ve yüksek faiz uygulamaları başlıklarında buluşuyorlar. Bu öngörüler elbette hiçbirimiz için bir sürpriz içermiyor. Ancak bu kadar negatif beklentinin olması, olağan durgunluğun daha da artacağına en büyük işaret. Elbette ihtiyaçlar dahilinde ticaretin durması söz konusu bile değil ancak ekonomik durgunluk özellikle Türkiye gibi büyüme yolundaki ülkeler için krizi daha da derinleştirmekten başka bir yola çıkmıyor. Tabi her ülke bu durgunluktan en az zararla çıkmak ve ekonomilerini hareketli tutmak için faiz silahına sarılabilir. Bu da tüm Dünya’daki kurların hareketliliğini artıracaktır.
Tüm bu kötü senaryolar işliyorken bir de hiç beklemediğimiz anda ortaya çıkan ve özellikle manevi anlamda büyük zararları olan doğal afetler mevcut. Geçtiğimiz günlerde Japonya’da yaşanan depremin benzeri bir başka ülkede yaşansaydı, ortaya çıkacak yıkımın ve ekonomik zararın hesaplanması hayli güç olacaktı. Kendimizi gündelik dertlere öylesine kaptırmış öylesine içindeyiz ki küresel ısınma, sera gazı etkisi, yeşilin korunması gibi konuları konuşmayı ve bunlardan korkmayı dahi unutuyoruz. Umuyorum ki 2024’te böyle bir afetle daha yüz yüze gelmeyiz.
Son olarak “2024 Türkiye için nasıl bir yıl olacak?” sorusuna değinmeden yazımızı bitirmeyelim. Bildiğiniz üzere bu yıl yerel seçimler var. İlk üç ay temel konumuz bu seçimler olacaktır diye düşünüyorum. Tabi Türkiye’de her seçim siyasi bir gerginlik ve bazı ekonomik hamleler getirir. Bu çerçeveden hızlıca sıyrılıp ekonomik gelişme ve enflasyonun düşürülmesine odaklanmamız gerekiyor. Mehmet Şimşek’in de dile getirdiği gibi enflasyon yılın ikinci yarısından sonra umuyoruz ki düşme potasına girer. Ancak bu yılda geçtiğimiz üç yıldaki gibi hiç kolay geçecek gibi durmuyor. Pahalılık ve enflasyonist ortamın gerilemesi en büyük hedef olarak ele alınmalı. Ve her yazımızda dile getirdiğimiz katma değerli ürün ihracatı konusunda herkes üzerine düşeni fazlasıyla yapmalıdır.