Dünya genelinde yapılan bir çok çalışma yoğun dijitalleşmeye bağlı olarak dikkat sürelerinin kısaldığı ve konsantrasyon sorununun her geçen gün daha da arttığı yönünde bilgiler içermektedir. Söz konusu bu durum ebeveynlerin ve eğitimcilerin bu yöndeki kaygılarını her geçen gün artırır niteliktedir. DİYARGED olarak yapmış olduğunuz bir çok araştırmada bu durumun davranışsal bir probleme kadar evrildiğini göstermektedir. Son yıllarda özellikle çocuk psikiyatristleri tarafından en çok üzerinde durulan davranışlar bir bozukluk olarak dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu karşımıza çıkmaktadır. Bu sonucun en önemli nedeninin dijital temas alışkanlıklarına bağlı Ekran Süresi ve ekrandaki hareketli resimlerin birim zaman içerisinde geçiş ve kayışlarıyla ilintili olduğu yönünde kanaat ve görüşler hakimdir. Bu bağlamda; en çok dikkat eksikliği ve odaklanma problemi şeklinde çocuklara yansıyan bu davranışsal sorun, çocuğun akademik yaşantısı ve sosyal ilişkilerinin gerçekçi temelli deneyimleri üzerinde varlığını hissettirdiği ifade edilmektedir. Dijital mecraların üretmiş olduğu ve henüz beyin gelişim sürecini tamamlama aşamasında olan çocukların, dijital nesne kullanım bozukluğuna bağlı nörolojik problemlere açık olduğu bir çok araştırma tarafından tescillenmiştir. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre 1.03 yaş arası çocukların gün içerisinde televizyon izledikleri her saat için yedi yaşına geldiklerinde dikat eksikliği risklerinin%10 arttığı şeklinde bulgulara ulaşılmıştır.
Dijital dünyanın yoğun bir şekilde uyaran bombardımanına tabi olan çocuklarda; hızlı ve hareketli resimlere, kısa ve anlık dikkat çekici ses ve görsellere daha çok odaklandıkları görülmektedir. Bu durum eğitim sisteminde çocukların derslerine odaklanmaları için görsel efektlerin ve dijital sunumların daha titizlikle hazırlanması gerektiği sonucuna ulaştırmaktadır . Diğer yandan; çocuklarının dikkat sürelerinin kısalması ile beraber her geçen zaman diliminde daha çok uyarana ihtiyaç duyulması ve maruz kalması ayrı bir enerji transferi, görsel kirlilik gibi kendi içerisinde çevresel sorunları meydana getirmektedir. Söz konusu bu durum beyinde her geçen zamanda daha çok dopamin ihtiyacına bağlı olarak; içerik tüketiminde de daha hızlı ve ağır temasları beraberinde getirecektir.
İşte bu noktada bireyin dijital içerik tüketim alışkanlığı ve maruziyet ilişkisi konsantrasyon sorunlarıyla beraber Özgül öğrenme güçlüğü, fiziksel ve psikolojik yorgunluk, çevreyle ilgili algısal problemler, bölünmüş düşünce sendromları, dağınık beyinler ve samimiyetten uzak sanal ilişkilerin getirmiş olduğu sevgiden yoksun, tükenmiş kişiliklere kadar uzanan bir süreci ifade etmektedir.
Sonuç olarak; dijitalleşmenin getirmiş olduğu fırsat ve avantajlara rağmen; doğru ve sağlıklı kullanılmadığında bireyin yaşamsal kalitesini zafiyete uğratacak olumsuz sonuçları da içerdiğini hatırlatmakta fayda var. Özellikle adrenalin seviyesi yüksek, kaygı düzeyi riskli dijital içerik ve mecraların sunmuş olduğu görsellere maruz kalmak, bireyde Gerçek dünyaya adaptasyon sorunları ve odaklanma güçlükleri ile davranışlara yansımaktadır. Bu durum ise; bireyin iş ve performans hayatına, yaratıcı düşünce ve nihai kararlar almasına gölge düşürmekte ve bir kimlik lezyonuna kadar uzanan sonuçlar ortaya koymaktadır.
Prof. Dr. Tuncay Dilci
Dijital bağımlılık uzmanı ve DİBAMDER başkanı