Dünya siyasi tarihinde darbelere bakıldığında ilginç ve dikkat edilmesi gerekenler; darbe yapılan farklı ülkelerin liderlerinin yakın siyasi çevresi ve özellikle yakın korumaları konusu! Keza, ‘Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde (SSCB) Mihail Gorbaçov ve Boris Yeltsin gibi siyasi kişiliklere baktığımızda -Yüksek Sovyet Darbesi- esnasında yakın korumaları liderlerine sadakatli iken yakın siyasi çevreleri çoğunlukla sadakatsizliği seçmiştir. Yalnız bu örnekte değil, ‘Türk Siyasal Hayatı’na baktığımızda da darbelerin-muhtıraların olduğu tarihlerde yakın korumalardan ziyade yakın siyasi kişiliklerin liderlerine sadakat konusunda imtina ettiklerini görebilirsiniz (istisnalar hariç ve az olmakla beraber). Bundan dolayıdır ki, gerek ülkenin liderliği gerekse kabinede bakanların yakın korumalarını seçerken titiz davranmaları, ayrıca tüm şecereleri ile araştırmaları ve bunu yakın siyasi/bürokrasi/diplomasi/akademi/askeri/emniyet ekipleri içinde uygulamaları zaruridir. Keza, dünyanın ve ülkemizin darbeler tarihine bakıldığında böylesine önemli bir zorunluluk ortaya çıkmaktadır. Ve her darbenin sistematiğinde bir isim belirlenir Sovyetler Birliği’ndeki darbeye ‘’X Planı’’ denmiştir. Türkiye’deki darbelere ve muhtıralara bakıldığında isim konusunda genellikle yıllara yayılan ‘’Milli’’ ve ‘’Ulusal’’ gibi kavramlarla uzayan cümleler dikkatimizi çekmektedir. Düşünebiliyor musunuz? Ülkenin ve milletin demokratik tercihlerine, haklarına ve özgürlüklerine engel teşkil edilecek ve bunu da değer verdiğimiz kavramlar/kelimeler çerçevesinde darbe yapılarak, iyi bir şeyler olmuş gibi güzellemelerle süsleyeceksiniz!
Dünya siyasi tarihinde darbelerin sıklıkla gerçekleştiği ‘jeopolitikler’ gözle görülür bir şekilde belirleyici olmuştur. Güney ve Orta Amerika, Afrika, Güney/Orta Asya ve Yakın Doğu (Ortadoğu kavramı İngilizlere ait olduğundan kullanmamaya özen gösteririm). Bunlar içerisinde gerek siyasi ve ekonomik, gerekse askeri ve jeopolitik anlamda en çok ‘Yeşil Kuşak Teorisi/Projesi’nin kuruluş temellerinin atıldığı Asya daha fazla belirleyici olmuştur ve hala oluyor da. Öte yandan, bu darbelerin sistematiğinin ve projelendirmesinin ana aktörü ABD ve onun (CIA, FBI, Pentagon ve diğerleri) stratejik kurumları olduğunu bilmeyen yoktur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında komünizm ile mücadele altında –bana göre üstünde- Soğuk Savaş Döneminde rakip ve rekabet içerisinde olduğu Sovyetler Birliği ile mücadelede Asya’da ‘Yeşil Kuşak Projesi’ni devreye koymuştur. Ve bunun neticesinde Sovyetler Birliği ile Afganistan arasında yaşanan –uzun yıllar- savaşta radikal dini terörizmi (yani Yeşil Kuşakçılar) destekleyerek, hatta körükleyerek Sovyetler Birliği’nin parçalanmasında büyük rol oynanmıştır. Pekâlâ, bundan sonra sizce ‘Yeşil Kuşak’ görevini tamamladı mı? Bu bağlamda evet diyebiliriz, sadece görevin gerçekleşmesi sürecini bitirdi, ancak bunun devamı vardı, onlara göre devamı olmalıydı da. Hakeza, Sovyetler Birliği sadece bir başlangıçtı, sonrasında Akdeniz’den Moğolistan’a ve buradan Asya’nın güneyine kadar, hatta Yakın Doğu’ya kadar ‘Yeşil Kuşak Projesi’ni ve bunların yansımalarını görebilmek mümkündür.
Sonuç olarak, günümüz ve yaşadığımız yüzyılın dünyadaki ekonomik, siyasi, güvenlik, savunma ve jeopolitik konjonktürü dikkate alındığında ABD tarafından 20’inci yüzyılda bir dinamit misali Asya’ya yerleştirilen ‘Yeşil Kuşak Projesi’ maalesef hala aktiftir. Ve bunu şöyle düşünebiliriz; Bukalemun’un özelliği üzerinde bulunduğu nesnenin rengine bürünmesidir, işte bu canlının renk değişimi nasıl ise ‘Yeşil Kuşak’ içerisinde yetiştirilen ve büyüyenler böyledir. Bundan dolayıdır ki, Türkiye’nin Balkanlar, Kafkaslar, Kuzey Afrika ve Yakındoğu içersindeki konumu göz önüne alındığında ve Türkiye’deki darbelerin tarihine-sistematiğine bakıldığında ‘Yeşil Kuşak Projesi’ni fazlasıyla görebilirsiniz. Türkiye’ye darbelerle illet olan bu ‘Yeşil Kuşak’ın aparatları ülkemizi ve milletimizi her konuda sömüren, gerileten ve modern manda kafasıyla ‘Batı’nın her şeyine evet demiştir ve onlara hayranlık duymuştur/duymaktadır, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘’tam bağımsızlık’’ sürecini sekteye uğratmıştır. Dünya siyaset’inde darbelerin genel itibarıyla Asya ve Yakın Doğu’da olmasının tüm temelleri ‘Yeşil Kuşak Projesi’ ile başlangıç göstermiştir, bunun Türkiye’deki emelleri bitmemiştir ve vazgeçmiş değillerdir. Şayet dünya siyasetinde ‘jeopolitik’ gerçeklikler vardır, geçmişten günümüze ve geleceğe Türkiye Cumhuriyeti’nin kadim ‘devlet aklı’ olmakla beraber, bunun da siyasi figürlerin ve tüm makamların ‘üst’ünde olduğu gerçekliğidir ve bu bağlamda gerek içeride, gerekse dışarıda olanların kabul etmemesi bir şeyleri değiştirmeyeceği gibi, beyhude bir çabadır.