Anayasa Mahkemesi cezaevinde intihara ihlal kararı
Anayasa Mahkemesi cezaevinde intihara ihlal kararı
Anayasa Mahkemesi cezaevinde intihara ihlal kararı
Anayasa Mahkemesi (AYM), 8 Temmuz 2018 tarihinde Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’nde intihar eden A.B.'nin ailesinin başvurusu üzerine ‘yaşamı koruma yükümlülüğü’nün ihlal edildiğine hükmetti. AYM, soruşturmanın yenilenmesi ve 100 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
AYM, Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’nde intihar eden A.B.’nin anne ve babası Fener ve Siraç Bozkurt’un gerekli koruma önlemlerinin alınmaması ve ölümü takiben etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptğı başvuruda kararını verdi. Kararda, olay şöyle özetlendi:
“A.B., Adana 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 28.6.2017 tarihli kararı ile 13 yıl 22 ay 40 gün hapis cezası almıştır. A.B., cezası için bulunduğu Tarsus 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde farklı nedenlerle 7 kez koğuş değiştirmiştir. Kurum tarafından düzenlenen 28.11.2017 tarihli genel risk ve ihtiyaç raporunda, “A.B’nin depresyonda olduğu, intihar riskinin yüksek olduğu, psikoz ve zarar verme riski ile ruhsal travma problemi bulunduğu, açıklanamayan bedensel belirtiler yaşadığı, takıntılı davranışları olduğu, dikkat eksikliği-hiperaktivite rahatsızlığı olduğu, manik atak ve saldırganlık riski bulunduğu, bu nedenlerle yakın takip edilmesi ve acil psikiyatrik muayeneye tabi tutularak uygun müdahalelerde bulunulması gerektiği’ belirtilmiştir. A.B, farklı tarihlerde birçok sebepten ötürü Tarsus Devlet Hastanesi’nin farklı merkezlerine sevk edildi ve kendisi için reçete hazırlanmıştır. A.B. birçok kez olmak üzere hastanenin psikiyatri polikliniğine de sevk edilmiştir. 26.2.2018 tarihinde koğuş içinde fazla ilaç aldığı diğer hükümlüler tarafından görevli personele bildirilen A.B. bireysel görüşmelere tabi tutulmuştur. Psikiyatri polikliniğinde görevli doktorlar tarafından A.B. için 30.3.2018 tarihinde depresyon tanısıyla reçeteler hazırlanmış ve kontrol muayenesi önerilmiştir. 30.4.2018 tarihinde kontrol muayenesine götürülen A.B.ye doktorlar anksiyete bozukluğu tanısı koymuş ve tedavisi için ilaç reçete etmiştir. A.B. uyku bozukluğu nedeniyle 9.5.2018 tarihinde yine psikiyatri polikliniğine sevk edilmiştir. A.B. için 25.5.2018 tarihinde psikiyatri polikliniği doktorları, 3.7.2018 tarihinde ise Kurum doktoru tarafından anksiyete bozukluğu tanısıyla ilaç reçete edilmiştir. A.B. 2018 yılının Nisan ve Mayıs aylarında Kurum Müdürlüğü’ne sunduğu dilekçelerle ilaçlarını kullanmak istemediğini beyan etmiştir. 26.2.2018 ve 5.7.2018 tarihlerinde gerçekleşen eylemleri sonucu idare tarafından alınan sağlık önlemlerine uymamak fiilinden A.B. Kurum Disiplin Kurulu’nca kınama cezası ile cezalandırılmıştır.
“SOSYAL YARDIMLAR İÇİN BAŞVURU YAPMAK İSTEDİĞİNİ BEYAN ETTİ”
A.B. ile sosyal hizmet uzmanı ve psikolog tarafından muhtelif tarihlerde kurum bünyesinde görüşmeler yapılmıştır. A.B, bu üç görüşmede alınan notlara göre özetle akrabasının intihar ettiğini, babasının hastanede olduğunu, durumundan haberdar olmak istediğini, ailesinin ekonomik durumunun iyi olmadığını, sosyal yardımlar için başvuru yapmak istediğini beyan etmiştir.
“KOĞUŞ VE KURUM DEĞİŞİKLİĞİ TALEP ETMİŞTİ”
A.B. yine Kurum bünyesinde 22.8.2017 ve 19.1.2018 tarihleri arasında psikolog ile on iki ayrı görüşme gerçekleştirmiştir. Bu görüşmelerin ilk altısında A.B. yakınının intihar ettiğini, babasının hasta olduğunu ifade etmiş, hasımlarının bulunduğunu belirterek koğuş ve kurum değişikliği talep etmiştir.
“KENDİNE ZARAR VERME VE İNTİHAR EYLEMİNE GİRİŞME İHTİMALİ DÜŞÜK OLARAK SAPTANDI”
8.5.2018 tarihli dokuzuncu psikolog görüşmesi notunda A.B.’nin müdahale izleme raporu uyarınca yüksek risk intihar grubunda olmasından kaynaklı görüşmeye çağrıIdığı, kendisine probleminin olup olmadığının sorulduğu, problemi olmadığını, sürecin kendisi için iyi gittiğini beyan ettiği, ilaç kullanımının sürdüğü, intihar olasılığının düşük olarak değerlendirildiğini ifade etmiştir. 17.5.2018 tarihli psikolog görüşme notunda ise A.B.’nin kendini iyi hissetmediğini, tedaviye ihtiyaç duyduğunu beyan ettiği ve kurum revirine yönlendirildiği belirtilmiştir. Kaydedilen 19.6.2018 tarihli son görüşmenin notunda A.B.’nin kardeşinin vurulduğunu, yoğun bakıma alındığını, merak içinde olduğunu beyan ettiği ve babasının aranarak ondan bilgi alındığı ifade edilmiştir. Tarihi belli olmayan ancak 8.5.2018 tarihli görüşmeden sonra düzenlendiği anlaşılan ve üç psikoloğun imzasını taşıyan rapora göre A.B.’nin kendine zarar verme ve intihar eylemine girişme ihtimali düşük olarak saptanmıştır.
“KOLLARINDA VE GÖĞSÜNDE KESİLER TESPİT EDİLDİ”
5.7.2018 tarihinde Kuruma çağrılan 112 Acil Servis ekibi tarafından götürüldüğü hastanenin acil servisinde kontrol edilen A.B.’nin kollarında ve göğsünde kesiler tespit edilmiş, ilk etapta reddetse de daha sonra kabul etmesi üzerine tedavisi gerçekleştirilmiş, psikiyatri polikliniğine sevki yapılmıştır. 6.7.2018 tarihli tutanağa göre Kurum psikoloğu A.B. ile psikolojik yardım amaçlı görüşme yapmak istemiş ancak A.B. bu teklifi reddetmiştir.
“ÖZEL BİR TELEVİZYON KANALINI ARAMASINI VE KENDİSİNE KURUM TARAFINDAN İLAÇLARININ VERİLMEDİĞİNİ SÖYLEMESİNİ İSTEDİĞİ ANLAŞILDI”
7.7.2018 tarihinde A.B., annesi ile saat 10.30 civarında telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir. Görüşmenin dökümünden A.B.’nin annesinden ısrarla kardeşinin özel bir televizyon kanalını aramasını ve kendisine Kurum tarafından ilaçlarının verilmediğini söylemesini istediği anlaşılmıştır.
“SÜNGERLİ ODAYA YERLEŞTİRİLMİŞTİ”
7.7.2018 tarihinde saat 16.45 sıralarında A.B.’nin koğuşunda bulunduğu sırada tıraş bıçağı/jilet ile vücuduna kesiler attığı, diğer mahkumlar tarafından ihbar edilmesi üzerine A.B.. Kurum personeline koğuş dışına alınmış ve 112 Acil Servis Kuruma çağrılmıştır. A.B. 112 Acil Servis personeli eşliğinde hastaneye götürülmüştür. 7.7.2018 tarihli tutanaklarda kesilerin intihar amaçlı yapıldığı ifade edilmiştir. Ayrıca tutanaklarda A.B.’nin tedaviyi reddettiği ve bu nedenle kendisine müdahale edilemediği, tetanos aşısı yapılması gerektiği kayıt altına alınmıştır. Tedaviyi reddeden A.B. aynı gün Kuruma geri getirilmiş ve odasına yerleştirilmiştir. Koğuşunda bulunan diğer mahkumların can güvenliklerini gerekçe göstererek kendisi ile aynı koğuşta kalmak istemediklerini beyan etmeleri üzerine saat 21.00 civarında doku ve travma önleyici odaya (süngerli odaya) yerleştirilmişti. Kurum kameralarının kaydettiği görüntülere ait Video Çözümleme Tutanağı'ndan Kurum başmemurunun A.B. ile süngerli odada bulunduğu sırada görüştüğü, A.B.’nin sargı bandajlarını birkaç kez çıkardığı ancak Kurum personeline yeniden sargı bandajlarının takıldığı anlaşılmıştır. A.B. aynı gece süngerli odadan çıkarılarak tekli odaya yerleştirilmiştir.
“KURUM MEMURU Y.K., KAPI MAZGALINDAN BAKTIĞINDA A.B.’Yİ ASILI VAZİYETTE GÖRDÜ”
8.7.2018 tarihinde A.B.’nin bulunduğu tekli odaya sabah kahvaltısı ve öğle yemeği servisi yapılmıştır. Akşam yemeği servisi sırasında (saat 18.20) görevli Kurum memuru Y.K., kapı mazgalından baktığında A.B.’yi asılı vaziyette görmüş ve hemen Kurum yöneticilerine haber vermiştir. Jandarma Olay Yeri İnceleme ekiplerinin gelmesinin ardından A.B.’nin cansız bedeni odasından çıkarılmıştır.
“ÖLÜMÜN ASI SONUCU MEYDANA GELDİĞİ İFADE EDİLDİ”
9.7.2018 tarihinde gerçekleştirilen otopsi işlemine dair 18.10.2018 tarihli raporun sonuç kısmında "göğüs sol önde yoğun olmak üzere kollarında çok sayıda cilt altı seyirli kesik seyirli yaraların bulunduğu ancak bu yaraların ölüme sebebiyet vermediği, ası telemi dışında başkaca travmatik lezyon bulunmadığı, kafatasında kırık, kanama, doku harabiyeti bulunmadığı, iç organlarda yaralanma tespit edilmediği bu nedenle ölümün travmatik tesirle meydana gelmediğinin anlaşıldığı, kanda uyuşturucu madde bulunmadığı ve ölümün ası sonucu meydana geldiği" ifade edilmiştir.
KURUM DİSİPLİN AMİRLİĞİ 16.7.2018 TARİHLİ İŞLEMİ İLE CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞI YÖNÜNDE KARAR ALDI
Olayın ardından Kurum Müdürlüğü’nün 9.7.2018 tarihli emri ile infaz ve koruma memurları M.G., Y.K. ve A.O. hakkında disiplin soruşturması açılmıştır. İnfaz ve koruma memuru M.G. savunmasında akşam yemeği dağıtımı sırasında tekli oda nöbetçi memuru Y.K.’nın koridora çıkarak "Gelin" diye bağırdığını, toplu halde odaya gidildiğini, A.B.’nin kendisini astığının anlaşıldığını, Kurum müdürüne ve 112 Acil Servis’e haber verildiğini, ilgili alanın güvenliğinin sağlandığını, aynı gün olaydan önce A.B.’nin nöbetçi personelden sigara istediğini ve sigara verilmesine sakınca olmadığını, görevini ifasında bir ihmalinin bulunmadığını düşündüğünü ifade etmiştir. İnfaz ve koruma memuru Y.K. savunmasında olay tarihinde A.Ö. ile birlikte intiharın gerçekleştiği kısımda görevli olduğunu, gün içinde A.B.’nin kontrolünü yaptıklarını, kendilerinden sigara istediğini, Kurum amirinin bilgisi dahilinde sigara verdiklerini. A.B.’ye havalandırmaya çıkmak isteyip istemediğini sorduklarını, A.B.’nin havanın sıcak olması nedeniyle havalandırmaya çıkmak istemediğini, diğer mahkumların havalandırmaya çıktığı esnada A.B.’nin kontrolünün yapıldığını ve olumsuz bir duruma rastlanmadığını, akşam yemeği servisi esnasında A.B.’yi odasında asılı halde bulduklarını, Kurum yöneticilerine haber verdiklerini, görevini gereği gibi yerine getirdiğini düşündüğünü belirtmiştir. İnfaz ve koruma memuru A.Ö. de Y.K.’nın ifadelerine koşut bayanlarda bulunmuştur.
Soruşturma kapsamında bazı mahkumların ifadelerine başvurulmuş, mahkumlar, birbirleriyle örtüşen ifadelerinde özetle A.B.’nin ailesi ile sıkıntılar yaşadığını, kendisine zarar vereceğini söylediğini, zaman zaman lavaboya gittiğinde kendisine kesi atarak zarar verdiğini, kendilerinin ona nasihatte bulunduklarını, A.B.’nin bu davranışlarının koğuşta huzursuzluk yarattığını, bu nedenle A.B’nin koğuşunun değiştirilmesini talep ettiklerini ve A.B.’nin koğuştan ayrıldığını belirtmişti. A.B.’nin ölümü ile sonuçlanan sürecin ayrıntılarına, mahkumlar ile infaz ve koruma memurlarının ifadelerine yer verilen 16.7.2018 tarihli disiplin soruşturması raporunun sonuç kısmında "görevli personelin olayın yaşandığı tarihte herhangi bir ihmallerinin olmadığı, suç olarak nitelendirilebilecek herhangi bir emareye rastlanmadığı” ifade edildiştir. Söz konusu rapor üzerine Kurum Disiplin Amirliği 16.7.2018 tarihli işlemi ile ceza verilmesine yer olmadığı yönünde karar almıştır.
“KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA İLİŞKİN KARARA YÖNELİK İTİRAZ TARSUS 2. SULH CEZA HAKİMLİĞİNİN 23.5.2019 TARİHLİ KARARI İLE REDDEDİLDİ”
Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı, A.B.’nin ölümüne ilişkin olarak hem ilgili kamu görevlileri hakkında (görevi kötüye kullanma suçundan) hem de olayın oluş biçimi (intihar/teşvik) ile ilgili iki ayrı soruşturma yürütmüştür. Kurumdan olayla ilgili detaylı araştırma yapılmasını talep eden ve disiplin soruşturması dahil ilgili belgeler ile kamera görüntülerinin gönderilmesini isteyen Başsavcılık, Tarsus Jandarma Komutanlığı tarafından toplanan delilleri, olay yeri krokisini, olay yeri inceleme raporunu, müteveffanın sağlık dosyasını, olay anına ait Görüntü İzleme Tutanağı’nı ilgili birimlerden edinmiş; Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ile Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü başta olmak üzere birçok kurumla farklı tarihlerde yazışmalar yapmıştır. Başsavcılık intihara yönlendirme/yardım suçuna ilişkin olarak meçhul sanık üzerinden yürüttüğü soruşturma sonucunda 9.11.2018 tarihli kararıyla "ölümün an nedeniyle gerçekleştiği ve vefat edenin intihara yönlendirildiğine dair delil bulunmadığı” gerekçesine yer vererek kovuşturmaya yer olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Karara yapılan itiraz Tarsus 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından 1.3.2019 tarihinde reddedilmiştir. Başsavcılık, Kurum personeline ilişkin soruşturma sonunda ilgili kamu görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılık 7.2.2019 tarihli kararında olaya ilişkin gerekçesinde "Kurum personellerinin üzerlerine atık suçu işlediklerine dair haklarında kamu davası açılmasını gerektirir, somut hukuki her türlü şüpheden uzak, kovuşturmaya yetecek kadar delilin bulunmadığının tüm dosta kapsamından anlaşıldığını" ifade etmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara yönelik itiraz Tarsus 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 23.5.2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir.”
AYM: YAŞAM HAKKINI KORUMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ İHLAL EDİLDİ
AYM, başvuruyla ilgili verdiği kararda yaşama hakkını koruma yükümlüğünün ihlal edildiğine hükmetti. Yeniden soruşturma yapılmasına da karar veren AYM’nin gerekçesi şöyle:
“A.B.’nin 2018 yılının Şubat ayından -Mayıs ayından itibaren yoğun olmak üzere- intihar ettiği döneme kadar sık sayılabilecek ölçüde hem Kurum hekimlerine hem de hastanenin psikiyatri kliniğine götürüldüğü ve bu süreçte A.B. için depresyon, anksiyete bozukluğu gibi tanılarla ilaç reçete edildiği görülmektedir. Başvurucunun son dönemde kendisine zarar vermeye başladığı ve bu nedenle 5.7.2018 ile 7.7.2018 tarihinde hastaneye sevk edildiği anlaşılmıştır. Bununla birlikte A.B.’nin psikiyatri kliniği ziyaretlerinin arttığı, ailesine ilişkin kaygılarını dile getirmeye başladığı, kendisine hastaneye sevk edilecek kadar zarar vermeye başladığı dönemde, intihar ettiği güne kadar aynı koğuşta barındırıldığı, sağlık hizmetine erişimin sağlanması dışında -gözetim, denetim altında, kontrol altında bulundurma gibi- başkaca etkin önleyici bir tedbir alınmadığı görülmüştür.
A.B., 5.7.2018 tarihinde hastaneye sevk edilecek kadar kendisine kesi suretiyle zarar vermesinin ardından 7.7.2018 tarihinde aynı eylemi tekrarlamış ve yine hastaneye sevk edilmiş olması halinin psikolojik durumuna dair açık bir belirti olması karşısında -kaldı ki bu durum 30.5.2018 tarihli kurumun riskli mahkum listesi ile tevsik edilmiştir- Kurumdan tedavi sürecinin sıkı bir şekilde takip edilmesi, kendisine zarar vermek veya intihar etmek için kullanabileceği nesneleri temin etmesinin engellenmesi ve günlük hayatının buna göre düzenlenmesi gibi daha sıkı tedbirler alınması beklenecektir.
Buna karşın 7.7.2018 tarihinde kendisine zarar veren ve tedaviyi dahi kabul etmeyen A.B. hastane dönüşü kaldığı koğuşta barındırılmaya devam etmiş ve koğuş arkadaşlarının -can güvenliği endişesi- yakınması ile süngerli odaya alınmıştır. A.B.’nin kendisine zarar verme ihtimalinin düşük olduğu süngerli odaya alınması önleyici tedbirlerin hayata geçirilmesi bağlamında etkin bir adım olarak değerlendirilebilir ise de A.B. sadece dört saat sonra süngerli odadan çıkartılarak tek kişilik -ranza ve eşya dolabının sabit olmadığı-odaya alınmıştır. İnfaz koruma memurunun A.B. ile görüşmesi sonrası A.B.’nin süngerli odadan çıkarıldığı, bu eylemin bir hekim görüşmesine veya uzman görüşüne dayalı olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum koruma yükümlülüğü bağlamında açık bir eksiklik olarak ele alınabilecektir. Zira infaz kurumunda bir kişinin sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin-o kişinin bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde sağlıklı olmadığının açık olduğu durumlarda- sadece kişinin tercihlerine göre yapılması mümkün değildir. A.B.’nin yukarıda aktarılan ve Kurum idaresinin de bilgisi dahilinde olan ruh hali itibarıyla tek kişilik odada kaldığı kısa süre zarfında (bir günden daha az) daha sıkı bir gözetim ve denetim altında tutulması, kendi iradesine bırakılmadan kendisine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması -gerekirse odasındaki eşyaların sabitlenmesi- açık bir gerekliliktir. Ancak A.B.’nin tek kişilik odada kaldığı kısa süre zarfında daha sıkı bir gözetim ve denetime tabi tutulduğu yönünde herhangi bir veri/kayıt bulunmamaktadır. A.B.’nin intihar için odada bulunan eşyaları uygun pozisyona getirmiş olması, intihar etmiş olduğunun kontrol/denetim sırasında değil akşam yemeği servisi sırasında anlaşılması da gözetim/denetim eksikliğini doğrular niteliktedir.
Bu tespitler ve açıklamalar ışığında Kurum yetkililerinin A.B’nin yaşamının korunması için gerekli olan makul ve etkili tedbirleri almadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle A.B’nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunamaması sebebiyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. A.B’nin intiharında yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğuran olgular yukarıda aktarılmıştır. Başsavcılığın soruşturma sürecinde alınan-yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmesine neden olan- hususlara ilişkin bir değerlendirmede bulunmadığı gözlemlenmiştir. Bu bağlamda ciddi/yakın riskin varlığına karşın etkin ve pratik önlemlerin alınmasında yetersiz kalındığı, özetle kamu görevlilerinin eylemleri/ eylemsizlikleri ile bağlantılı olarak yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından kamu görevlileri hakkında -ihlale neden olan hususlara dair herhangi bir değerlendirme yapılmadan- takipsizlik kararı verilmesinin ve bu bağlamda sorumluların ortaya çıkarılmasının engellenmesinin yaşam hakkı kapsamında etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğü bakımından ihlal sonucu doğurduğu kanaatine varılmıştır.”
Ankara HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.