Ayrıntı Yayınları’ndan Kurgu dışı kitaplarla Ufuk açan bir yaz seçkisi!
Ayrıntı Yayınları’ndan Kurgu dışı kitaplarla Ufuk açan bir yaz seçkisi!
Ayrıntı Yayınları’ndan Kurgu dışı kitaplarla Ufuk açan bir yaz seçkisi!
Ayrıntı Yayınları , yaz tatilinde ufuk açan, derinlikli bir okuma yapmak isteyenler için kurgu dışı kitaplarından özel bir seçki oluşturdu! Seçkide, Lacivert Kitaplar’dan Adam Phillips ’in Öpüşme, Gıdıklanma ve Sıkılma Üzerine, Flört Üzerine ve İlgi Arayışı çalışmalarıyla Julian Barnes ’ın Penceremden adlı eseri; İnceleme Dizisi’nden ise Terry Eagleton ’un İdeoloji, Mizah ve Radikal Kurban adlı kitapları yer alıyor. Ayrıntı Yayınları ’nın tüm kitapları, raflarda ve internet satış sitelerinde!
Öpüşme, Gıdıklanma ve Sıkılma Üzerine - Hayatın Didiklenmemiş Yanlarına Dair Psikanalitik Denemeler Adam Phillips Lacivert Kitaplar
Adam Phillips, insan hayatının her zaman farklı bakış açılarından betimlenebileceğine ve psikanalizin de bu yollardan sadece biri olduğuna inanan mütevazı bir psikanalist. Ona göre psikanaliz, insanların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayan bir hikâye anlatma tarzı. Bir tür sohbet. İnsanlar kendi yaşamları hakkında kendilerine anlattıkları hikâye tükendiği ya da aşırı sancılı bir hâle geldiği için katılıyor bu sohbete...
Öpüşme, Gıdıklanma ve Sıkılma Üzerine bizi, psikanaliz teorisinde ihmal edilmiş olan küçük ama son derece önemli konular hakkında ilginç sohbetlere davet eden denemelerden oluşan bir kitap. Endişe, risk, sükûnet, gıdıklanma, öpüşme, yalnızlık, yaratıcılık ve suçluluk duygusu arasındaki ilişki; sıkılma, fobi-teori benzerliği; bir metin değil de deneyim olarak rüya; inanç ve engeller gibi, herkesi ilgilendiren konularda çarpıcı saptamalarda bulunuyor Phillips: “İnsanlar yaşamlarının, olasılıklardan en çok korktukları dönemlerinde âşık olurlar.”
Flört Üzerine Adam Phillips Lacivert Kitaplar
Flört denince kimimizde belli belirsiz bir tebessüm, kimimizde ise hafif bir kızgınlık ifadesi belirir. Her iki durumda da esas olan, tepkimizdeki “hafiflik”tir; yani flört ya fazla ciddiye alınmayacak, gülünüp geçilecek harcıâlem bir uğraştır ya da kaçınılması gereken, ama ciddi bir mevzi savaşını da gerektirmeyen “hafif” bir tehlike.
Daha önce yayınlarımız arasından çıkan Kreşteki Yabani ve Öpüşme, Gıdıklanma ve Sıkılma Üzerine’nin yazarı olan Adam Phillips, bu kitabında “delilik”, “ölüm”, “öteki” gibi ciddi şeylerle de flört ettiğimizi hatırlatarak, bizi, bu hafife alma eğilimini sorgulamaya davet ediyor. Yalnızca cinsler arası beraberliklere yönelişte katedilecek bir yol değil, “bir insan, bir ideoloji, bir hayat tarzı” gibi bütün bağlılıklarımızdan kopuş riski ile yeni bir şeye bağlanma ihtimali arasında hayat boyu oynamak zorunda olduğumuz tehlikeli ama haz verici bir oyun olarak flört üzerine düşünmeye çağırıyor. Ama bu kitap, flörtü savunmak için girişilmiş bir çabadan ibaret görülmemeli. Phillips’in aşk, başarı, iyi ve kötü, depresyon, sapkınlık, suçluluk, gibi geniş bir etik, felsefi ve psikanalitik sorunlar dizisini pragmatik ve olumsal bir yaklaşımla yeniden ele aldığı bu kitapta, “flört” teması etrafında bütün bir 20. yüzyıl Avrupa’sının kültürel tarihiyle psikanalitik bir hesaplaşma çabası beliriyor. Bu tarihin yaşadığı ilk travmadan –I. Dünya Savaşı– günümüze, felsefeden psikanalize, resimden roman ve şiire, bu maddi kültüre katkıda bulunmuş onlarca insanın birbirleriyle, hayat tarzlarıyla, ölümle, ötekilerle ve içinde yaşadıkları çağla flörtlerinin bu ustalıklı anlatısında, Phillips’in kendi hikâyesi kadar “kendi hikâyeniz”i de bulacaksınız.
İlgi Arayışı Adam Phillips Lacivert Kitaplar
Her şey, neyi ilgi çekici bulduğumuza bağlıdır (tabii eğer ilgi çekici bulduğumuz bir şey varsa) neyi ilgi çekici bulmak üzere eğitildiğimize ve teşvik edildiğimize, ayrıca kendimize rağmen kendimizi neyle ilgilenir halde bulduğumuza bağlıdır.
İki anlamda da -yalnızca çocukken değil, hayatlarımız boyunca- kısmen dikkat çekme arayışındayız, bunun nedeni de ilgiyi ne için istediğimizin ve neye ilgi göstermek istediğimizin her zaman net olmamasıdır: Kendimizde ve kendimiz dışında neyin ilgiye muhtaç olduğu ve aradığımız ilgiyi bulduğumuzda bunun ne gibi sonuçlar doğurmasını umduğumuz konusu belirsizlikler içerir.
Adam Phillips ilgi çekici bulduğumuz şeylerin, dikkat çekme arayışımızın kimliğimizi ve yaşamlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlatıyor. İlginin, utanç duygusuyla, benlikle ve dikkat dağınıklığıyla arasındaki bağlantılara ışık tutuyor. Yönlendirdiğimiz veya yönlendirmediğimiz ilgimizin kim olduğumuza veya kim olmadığımıza dair neler söylediğini gözler önüne seriyor.
Penceremden Julian Barnes Lacivert Kitaplar
Julian Barnes’ın “Önsöz”de çarpıcı bir betimlemesini yaptığı Sempé karikatürü ve o karikatürde öne çıkan “pencere” metaforu Penceremden başlıklı bu denemeler toplamının da simgesi. Kitapta yer alan denemelerin neredeyse tamamı “kurmaca” denilen türün öteki yazınsal türlere oranla başatlığı fikrinden yola çıkıyor: Julian Barnes’a göre, bizi hayata ilişkin hakikate en çok yaklaştıran, roman ve öykülerin ta kendisidir. Bizler hayatı “nasıl yaşadığımızı, hayatın ne için yaşanabileceğini, ondan nasıl zevk alabileceğimizi, ona nasıl değer verebileceğimizi, onun nasıl aksayabildiğini ama aynı zamanda onu nasıl kaybedeceğimizi” kurmaca sayesinde keşfederiz. Barnes, “kurmaca” kavramına odaklanırken, bu kavram sayesinde öne çıkan “deneme” türüne de hakkını fazlasıyla teslim etmiş oluyor. Kitaptaki denemelere konu olan yazar, şair ya da sanatçılar çok büyük bir çeşitlilik sunmakta: Değeri yeterince anlaşılmamış Penelope Fitzgerald’ın “aldatıcılığı”ndan erken modernizmin temsilcisi “şairane olmayan” şair A.H.Clough’a, George Orwell’in doktriner edebiyat anlayışından Ford Madox Ford’un kendine özgü “uydurmacalığı”na, Rudyard Kipling’in emperyal duygularla yüklü ulusalcı yazarlığından 18. yüzyılın özdeyiş yazarı Chamfort’un “bilgeliği”ne, Carmen yazarı Mérimée’nin kültürel varlıkları koruma tutkusundan nev-i şahsına münhasır resim eleştirmeni Félix Fénéon’un “profil”ine kadar geniş bir yelpaze söz konusu. Julian Barnes, kitabında ayrıca, Fransa’da bir çeşit tartışmalı edebiyat fenomenine dönüşmüş olan Michel Houellebecq’in yazarlığıyla dünya görüşünü de masaya yatırıyor; Madam Bovary’nin şimdiye kadar yapılmış çeşitli İngilizce çevirilerinin ayrıntılı bir karşılaştırmasını ortaya koyuyor; biri geçen yüzyıl başından ötekisi çağdaş, sevdiği iki Amerikalı kadın yazarın, yani Edith Wharton ile Lorrie Moore’un yazarlıklarına eğiliyor; bir başka gözde yazarı olan John Updike’ın romancılığının derin bir çözümlemesini yapıp ona olan kişisel edebiyat hazzı borcunu ödüyor. Denemeciliği kurmaca yazarlığıyla her zaman kıyasıya bir yarış halinde olan Julian Barnes, bu on yedi denemenin arasına “kurmaca” kavramını sorguladığı bir de kısa öykü sıkıştırmış: “Hemingway’e Saygı.”
İdeoloji Terry Eagleton İnceleme Dizisi
İdeoloji terimi birbiriyle bağdaşmayan çok fazla anlam barındırıyor. Rorty, Foucault gibi bazı kuramcılar bu terimi hiç kullanmamayı ya da onun yerine “söylem-iktidar ilişkisi”ni kullanmayı öneriyor. Habermas, ideolojinin yerini “tekniğe” bıraktığını, geç kapitalizmin artık hiçbir söylemsel meşrulaştırmaya ihtiyaç duymadan “kendi kendine” işlediğini iddia ediyor. “Sorun gerçekliğin yanlış temsili (ideoloji) değil, gerçeğin artık gerçek olmamasıdır,” diyen ve toplumsal yaşamın ağır bir anlam kanaması geçirdiğini savunan Baudrillard, bu görüşün nihilist bir varyantını dile getiriyor.
Tam da bu dönemde “reel” dünyada milliyetçilik ve dinsel köktencilik gibi ideolojilerin yeniden şahlandığına dikkat çeken Eagleton, bu kitabında öncelikle ideoloji kavramından bütünüyle vazgeçmenin ne denli makul bir şey sayılabileceğini sorguluyor. “İdeoloji”nin birçok anlamının olmasından yola çıkan Eagleton’ın amacı, bunları sentezleyip tek ve yeterli bir ideoloji tanımına ulaşmak değil; bu ne mümkün ne de faydalı bir şey ona göre. Metnin başında sunduğu on altı ideoloji tanımından iki ana gelenek çıkarıyor: Bir yanda doğru ve yanlış bilme fikriyle, yanılsama, çarpıtma ve mistifikasyon anlamında ideoloji ile ilgilenen “epistemolojik” gelenek, diğer yanda fikirlerin toplumsal işlevi ile ilgilenen “sosyolojik” gelenek. Sol radikalizmin bu iki geleneğe de, tabii ki içerdikleri sınırların farkında olarak, sahip çıkması gerektiğini savunuyor Eagleton. Bu yargının kendisi de olası ve arzu edilir bir geleceğin (Ütopya’nın) bakış açısından verilir ve bu geleceğin taslağı bugün potansiyel olarak mevcuttur. Sadece postmodern düşüncenin açmazlarıyla ilgilenenlere değil, nelere, niçin karşı çıktığını gerçekten bilmek isteyen herkesin ilgisini çekecek bir kitap İdeoloji.
Mizah Terry Eagleton İnceleme Dizisi
Bazen sinsi bir soruya, ustaca bir cevaba, garip bir nedene, zekice bir imaya, bir itiraz karşısında kurnazca bir saptırmaya veya akıllıca düzeltmeye takılıp kalır; bazen konuşmanın cüretkâr bir entrikasında, iğneli bir ironide, canlı bir mübalağada, ürkütücü bir metaforda, çelişkilerin makul bir uzlaşmasında veya vahim bir saçmalıkta ya da onu geçiştirmek için yapılan taklitçi bir bakışta veya el kol hareketinde pusuya yatar; bazen yapmacık bir basitlik, bazen haddini bilmez bir pervasızlık onu yaratır; bazen sadece garip olan şeye vurmaktan kaynaklanır; bazen aşikâr bir konuyu dalavereyle amacına ters düşürerek; çoğu zaman kimsenin ne olduğunu bilmediği bir şeyde oluşur ve nasıl olduğunu söylemesi zor bir şeyden peydahlanır… Kısacası, içinde bir miktar şaşırtmaca sergileyen ve biraz haz veren, kibir veya anlatımdaki oldukça şaşırtıcı bir görgüsüzlükle, tahayyülü hakikaten etkileyerek ve eğlendirerek yapılan basit ve sade bir konuşma tarzıdır.
Radikal Kurban Terry Eagleton İnceleme Dizisi
Eagleton bu kitabında felsefe, siyaset, edebiyat ve teoloji gibi disiplinlerin kesişim noktasında konumlanan ve gerek Antikçağ toplumlarının gerekse modern toplumsal düzenin temelini oluşturan kurban mefhumunu yatırıyor masaya. Kendi tabiriyle modern felsefenin, özellikle de Marksistlerin fazla teolojik bularak alaka göstermekten kaçındığı kurban mefhumunun izlerini havarilerin, Antikçağ filozoflarının, teologların ve Hegel’den Derrida’ya, Shakespeare’den Henry James’e, oradan da günümüze daha yakın felsefeci ve edebiyatçıların metinlerinde sürmeye çalışıyor. Konu bu denli yaygın ve katmanlı olunca, kendimizi disiplinlerarası diyalogların ve Aeneas’tan Kral Lear’a, Patrick Melrose’dan Anna Karenina’ya uzanan bir edebi şahsiyetler geçidinin ortasında buluyoruz.
Kurban mefhumunun yakından ilişkili olduğu, çarmıha gerilme ve tragedya, kutlu ve lanetli, thanatos ve eros, şahadet ve ahlak, mübadele ve aşırılık, günah keçisi ve armağan gibi kavramlarsa kitapta yürütülen genel tartışmanın yine teoloji, felsefe ve edebiyatta izi sürülen farklı katmanlarını oluşturuyor.
“Kurban”ın uzun zamandır tek taraflı ve yanlış yorumlandığından dert yanan Eagleton, kendi formülleştirdiği hâliyle “radikal kurban” fikrini, siyaset ve devrimle ilişkilendiriyor ve bu fikirde yaşamı zenginleştirecek devrimci bir dönüşüm potansiyeli görüyor. Nitekim kurbanın salt yıkıcı, yok edici veçhelerini ön plana çıkaran postmodern düşünce akımlarına da karşı çıkarak, onun daha “hayat veren” yönlerini anlatmaya çalışıyor. Hıristiyan teolojisi, Marksist ideoloji ve göstergebilimiyle psikanalizi harmanladığı ve edebiyatın büyülü dünyasını bir araya getiren çarpıcı bir düşünsel yaklaşımla, kurban mefhumunu yeniden yerli yerine oturtmaya çalışıyor.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.