Erdoğan Toprak: Devlet Medyası modelini esas alan düzenleme de iktidar ortaklarını kurtarmaya, koltuklarını korumaya yetmeyecektir.
Erdoğan Toprak: Devlet Medyası modelini esas alan düzenleme de iktidar ortaklarını kurtarmaya, koltuklarını korumaya yetmeyecektir.
Erdoğan Toprak: Devlet Medyası modelini esas alan düzenleme de iktidar ortaklarını kurtarmaya, koltuklarını korumaya yetmeyecektir.
CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, AK Parti ve MHP tarafından hazırlanan, basına ve sosyal medyaya yönelik yeni düzenlemeler içeren kanun teklifine ilişkin, “Kapalı rejimlerdeki ‘devlet medyası’ modelini esas alan, sansür-sindirme-susturma amaçlı bu düzenleme de iktidar ortaklarını kurtarmaya, koltuklarını korumaya yetmeyecektir. Gerçekler, doğrular her şekilde öğrenilecektir. Dünyanın bir köşesinde olup bitenden tüm dünyanın saniyeler içinde haberdar olduğu bir çağda tek kişinin talimatıyla yayın durdurma; haberi, bilgiyi, gerçeği engelleme, ceza ve tehditlerle korkutma gayretleri boşunadır” dedi.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayımladı. Toprak’ın değerlendirmeleri özetle şöyle:
“Türkiye-KKTC arasında imzalanan ‘İktisadi ve Mali İş Birliği Protokolü’, iktidarın ‘tek adam rejimini’ yargıya siyasi müdahaleyi, medyaya sansür ve baskıları adaya ihraç etme planını açığa çıkartıyor. KKTC Anayasası’nın laiklik ilkesine rağmen inanç sistemini ve dini yapılanmayı devlet içine almayı içeren protokoldeki KKTC vatandaşlığına geçişin ‘kolaylaştırılması’ maddesi dikkat çekiyor.
2022 İktisadi ve Mali İş Birliği Protokolü’yle KKTC’ye bu yıl sağlanacak 3 milyar 200 milyon TL’ye kadar hibe ve 1 milyar 50 milyon TL’ye kadar da ABD doları karşılığı Türk lirası kredinin nasıl ve nerelerde kullanılacağı, protokolde maddeler halinde koşullara bağlanmış. Protokolün en ilginç maddesi ise Türkiye’de altı ayda iflas eden yeni ekonomi modelinin KKTC’de uygulanacağının ifade edilmesi.
Adeta bir kapitülasyon veya IMF stand by anlaşmasını andıran yüzlerce maddelik protokol, kanımca KKTC’nin baskıcı-sansürcü-yasakçı-cezalandırıcı bir yapıya dönüştürülmesini, Ada’nın kuzeyinde bir ‘AK Parti-Erdoğan devleti’ kurulmasını hedefliyor.
“KAPALI REJİMLERDEKİ ‘DEVLET MEDYASI’ MODELİNİ ESAS ALAN BU DÜZENLEME DE İKTİDAR ORTAKLARINI KURTARMAYA, KOLTUKLARINI KORUMAYA YETMEYECEKTİR”
İktidar ittifakının TBMM’ye getirdiği ‘dezenformasyon yasası’ medyaya, sosyal medyaya, internet haber sitelerine ve dijital ortamdaki yayınlara yeni bir sansür, baskı, ceza düzenlemesidir. Anayasal güvence altındaki basın özgürlüğünü ortadan kaldırmaya dönük icraatlarını yıllardır sürdüren iktidar, bu yasa ile yeni suçlar icat ederek gazetecileri 3 yıla kadar hapisle; medya kuruluşlarını kapatma, ilan kesme, erişim engelleme tehditleriyle sindirmeyi hedefliyor.
Kapalı rejimlerdeki ‘devlet medyası’ modelini esas alan, sansür-sindirme-susturma amaçlı bu düzenleme de iktidar ortaklarını kurtarmaya, koltuklarını korumaya yetmeyecektir. Gerçekler, doğrular her şekilde öğrenilecektir. Dünyanın bir köşesinde olup bitenden tüm dünyanın saniyeler içinde haberdar olduğu bir çağda tek kişinin talimatıyla yayın durdurma; haberi, bilgiyi, gerçeği engelleme, ceza ve tehditlerle korkutma gayretleri boşunadır.
“NİSANDA BİR AYDA KAPANAN ŞİRKET SAYISI YÜZDE 59 ARTARKEN GEÇEN YILA KIYASLA KAPANAN ŞİRKETLERDEKİ ARTIŞ YÜZDE 126’YA ULAŞTI”
İktidarın Hazine ve Maliye Bakanı, ‘6 ay uyuyun’ tavsiyesinde bulunurken Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Ticaret Sicili istatistiklerine dayalı açılan-kapanan şirketler verisi, reel sektörün ağır bir krizle karşı karşıya olduğunu; icra, iflas ve şirket kapanmalarının vahim şekilde arttığını, ekonomik yıkım ve işsizliğin hızlanacağını ortaya koydu. Nisanda, bir ayda kapanan şirket sayısı yüzde 59 artarken geçen yıla kıyasla kapanan şirketlerdeki artış yüzde 126’ya ulaştı.
Reel sektörün, sanayi-ticaret kesiminin en büyük çatı örgütü TOBB’un yayınladığı bu veriler, başta KOBİ’ler olmak üzere ülke ekonomisini ayakta tutan orta direk kuruluşların, işletmelerin çok ciddi bir yıkımla karşı karşıya olduklarını, yükselen enflasyon ve değersizleşen TL ile sermayelerinin, öz kaynaklarının eridiğini, kredi borçlarını ödeyemez konuma geldiklerini gösteriyor.
“ŞİRKET KAPANMALARI, İFLASLAR, İCRA-HACİZLERLE BU YIKIMIN BOYUTLARI KONTROLDEN ÇIKACAKTIR”
İktidarın basiretsiz ekonomi politikalarıyla ülke ekonomisi hızla döviz-kur krizine, hiperenflasyon sürecine, bireysel ve kurumsal kredi borcu bataklığına sürüklenirken gerek TOBB’un gerekse Adalet Bakanlığı’nın verileri, şirket kapanmaları ve iflasların, icra-haciz davalarının patlama yaptığını ortaya koyuyor. Dava dosyalarına ilişkin rakamlar, salgın sürecinde Cumhurbaşkanı kararıyla durdurulan icra-haciz takipleriyle ilgili kararın sonlandırılmasıyla icra depreminin başladığını gösteriyor.
Herkese altı ay uyumalarını, uyandıklarında her şeyin düzeleceğini vadedip altı ayda her şeyi çok daha berbat eden iktidar ve ekonomi yönetimi ivedi olarak kapsamlı ve akılcı politikaları, vergisel ve finansal yapılandırma uygulamalarını yürürlüğe koymadığı takdirde reel sektör, sanayici, imalatçı, hizmet sektöründeki şirketlerde büyük bir yıkım felaketi yaşanacaktır. Şirket kapanmaları, iflaslar, icra-hacizlerle bu yıkımın boyutları kontrolden çıkacaktır.
“GENÇLERİN BİLGİYE, TEKNOLOJİYE, ÇAĞDAŞLIĞA ERİŞİMİNİN ÖNÜNE VERGİ ENGELLERİ DİZİLİYOR”
Almanya'da hükümet, enflasyon, zamlar ve akaryakıt fiyatları karşısında vatandaşlara devletin ekonomik desteği için aylık 9 euroya (153 TL) toplu taşıma, otobüs, tren, tramvaylarda geçerli biletleri satışa çıkarttı. Akaryakıt fiyatlarında vergi indirimine gidildi. Dünyada enflasyon artıyor bahanesine sığınarak her gece yeni bir zam yağmurunu yürürlüğe koyan iktidar, vatandaşa destek yerine yeni vergi artışları ve üç haneye ilerleyen enflasyonla halkı eziyor.
Sosyal devlet ilkesinden hızla uzaklaşan, dar gelirli, zor durumdaki vatandaşı gözü görmeyen, milyonlarca emekliyi bayram ikramiyesinde hüsrana uğratan Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarı, tam aksine bütçe kaynaklarını milyarlarca lirayı faize ve iktidar müteahhitlerine akıtıyor. Kur Korumalı Mevduat (KKM) sahiplerine aktarılan milyarlardan vergi alınmazken bilgisayarda, tablette TRT bandrol vergileri yüzde 100 artırılıyor. Gençlerin bilgiye, teknolojiye, çağdaşlığa erişiminin önüne vergi engelleri diziliyor.
“HALK VE ÜLKE EKONOMİSİ KADERİNE TERK EDİLMİŞ, ENFLASYONLA MÜCADELEDE TESLİM BAYRAĞI ÇEKİLMİŞ"
Merkez Bankası (MB) Para Politikası Kurulu (PPK), politika faizini yüzde 14’te sabit tuttu. Enflasyon artışını Rusya-Ukrayna savaşına bağladı. Rusya Merkez Bankası’nın aldığı kararlara bakıldığında; merkez bankası bağımsızlığının önemi, siyasi müdahale ve içi boş ekonomi tezlerinin olmaması, faiz ve enflasyonda düşüşün, rublede dolara karşı rekor değer artışının sağlanması, Putin’in işi ehline bırakarak Merkez Bankası Başkanı’nın görevini beş yıl daha uzatması, zihniyet, basiret ve yönetimde liyakat farkını ortaya koyuyor.
MB-PPK’nın aldığı karar ve yaptığı açıklama gösteriyor ki halk ve ülke ekonomisi kaderine terk edilmiş, enflasyonla mücadelede teslim bayrağı çekilmiş. Üstelik açıklama metninde, ‘ekonomik temellerden uzak fiyatlama oluşumlarının etkisi’ ifadesiyle halk, esnaf, işletmeler suçlanıyor. MB ve ekonomi yönetiminin hataları reddediliyor. Ülke ekonomisi ve vatandaşlar başının çaresine bakma noktasına getirilirken yabancılar ise yıl başından bu yana 13 milyar doların üzerinde varlıklarını alıp Türkiye’den çıkmışlar. Daha doğrusu kaçmışlar.
“ENFLASYONA ENDEKSLİ YA DA ENFLASYON KORUMALI SÜPER FAİZLİ BONO İCADI PİYASAYA SÜRÜLÜRSE HAZİNE'NİN BORÇLANMA FAİZİ YÜZDE 70-80’LER DÜZEYİNE FIRLAR”
İktidar, içeride kaynak yaratamadığı gibi dışarıdan da kaynak bulamayınca borçlanmaya hız verdi. Ayrıca hızla tükenen bütçe kaynakları ve Hazine’nin boşalan kasası karşısında şimdi de ‘Süper Bono’ hazırlıklarını hızlandırdı. İktidar, Hazine’yi çökertip ekonomik felakete yol açacak bu yanlıştan derhal dönmelidir.
İktidar, süper faizli bonolarla kaynak toplama yoluna giderse KKM’den sonra Hazine’yi iflasa sürükleyecek ikinci bir kapıyı açmış olur. ‘Yüzde 14’ inadıyla enflasyonun 53 puan altında sabitlenen politika faizine rağmen Hazine, haftalık borçlanma ihalelerinde yüzde 27 oranında faizle borçlanabildi. Şayet ‘enflasyona endeksli ya da enflasyon korumalı süper faizli bono’ icadı piyasaya sürülürse Hazine’nin borçlanma faizi yüzde 70-80’ler düzeyine fırlar. Nesiller boyu altından kalkılamayacak bir borç ve faiz yükü Hazine’nin, ülkenin, halkın sırtına bindirilir.
“İTHAL ŞEKERDEKİ MALİYET ARTIŞLARI OTOMATİK OLARAK İÇERİDE TATLI MAMULLERİNİN, ŞEKERLİ GIDA MADDELERİNİN FİYATLARINDA ARTIŞLARA YOL AÇARAK ENFLASYONU DA YUKARI ÇEKECEKTİR”
Tarım Bakanı yeterli şeker stokunun olduğunu, şeker konusunda ‘algı operasyonu’ yapıldığını ilan ettikten bir ay sonra Ticaret Bakanlığı, 400 bin ton şeker ithalatına kapı açtı. Şeker ithalatıyla yerli pancar üreticisine üvey evlat muamelesi yapan, pancar üretimine kota getirerek kısıtlayan, şeker fabrikalarını özelleştirip satan bu iktidar, pancar üreticisinden esirgediği 350 milyon doları (5,7 milyar TL) yabancı pancar ve şeker üreticilerine ödeyecek.
Dünya şeker piyasalarında ve borsalarında da hızla artan taleple yükselen fiyatlar, yapılacak 400 bin tonluk ithalatta da maliyetin beklenenin üstüne çıkmasına neden olabilir. İthal şekerdeki maliyet artışları, otomatik olarak içeride tatlı mamullerinin, şekerli gıda maddelerinin fiyatlarında artışlara yol açarak enflasyonu da yukarı çekecektir.
“UKRAYNA UZUN YILLAR DIŞ BORÇLARA VE BATILI ÜLKELERE BAĞIMLI KONUMA GELECEK”
ABD’nin eski Moskova Büyükelçisi ve eski Dışişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamalar, Rusya-Ukrayna savaşının altyapısının ABD tarafından planlı bir şekilde hazırlandığını, NATO’ya üyelik konusunda ABD yönetiminin Ukrayna’ya yalan söylediğini gösterdi. Rusya, Ukrayna’nın doğusunda Donetsk, Luhansk, Donbas ile Karadeniz kıyısındaki Mariupol’de kontrolü büyük ölçüde ele geçirdi.
Ukrayna’nın yeniden imarı ve ekonomisinin ayağa kalkabilmesinin yıllar alacağı açık şekilde gözlenirken ABD ve AB tarafından sağlanan mali desteklerin sadece küçük bir kısmının hibe, büyük bölümünün borç ve kredi olduğu dikkate alındığında, Ukrayna’nın uzun yıllar dış borçlara ve batılı ülkelere bağımlı konuma geleceğini öngörmekteyim.
“ABD ‘ENDİŞE’ BEYAN EDERKEN RUSYA IRAK-SURİYE KÜRTLERİ ARASINDA GERGİNLİKLER YAŞANDIĞINI BELİRTEREK TÜRKİYE’NİN BUNA KAYITSIZ KALAMAYACAĞINI İFADE ETTİ”
Kuzey Suriye’ye yönelik yeni bir askeri operasyon hazırlığı, Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde yer alan tespit ve tavsiyelerle yeniden gündemde. 2019 Ekim’indeki Barış Pınarı harekâtının devamı ve tamamlanması niteliğinde olacağı kaydedilen harekât için ABD ve Rusya’dan farklı açıklamalar geldi. ABD ‘endişe’ beyan ederken Rusya, Irak-Suriye Kürtleri arasında gerginlikler yaşandığını belirterek Türkiye’nin buna kayıtsız kalamayacağını ifade etti.
Daha önce icra edilen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı harekâtlarının 2017 Anayasa Referandumu, 2018 Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Seçimleri öncesine denk getirildiği anımsandığında, iktidarın bu harekât ile bazı siyasi sonuçlar hedeflediği de öngörülebilir. İçeride siyasi gücünü ve desteğini artırmayı, bir rüzgâr yakalamayı, hatta bu rüzgârı arkasına alarak bir erken seçime gitmeyi planladığı da düşünülebilir.”
Ankara HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.